21 Ağustos 2007

Karadeniz'de 3346 KM

Evet hep düşündüğümüz Karadeniz keşif gezisini yaptık. 4 Ağustos'da başlayan yolculuğumuz 12 Ağustos'da sona erdi. Önce gezi özet bilgilerini verelim. Biblo tüm yol boyunca gezdi, eğlendi, yolları seyretti...

Amaç: Karadeniz Keşif Turu ve Yaylalara Ziyaret. Kalabalık mekanlardan uzak durmak
Toplam Km: 3346 KM
Doğu Karadeniz Uç Nokta: Rize Çamlıhemşin
En Yüksek Rakım: 2550 metre

Görün : Çayıroba yaylası, Çamlıhemşin, Fırtına Deresi

1.Gün
Gerede'ye kadar gayet güzel geldik. Ama Gerede gişelerde kilometrelerce kuyruk vardı. Aman hafta sonu bu mevsimde gidersem bir daha Yeniçağ'dan çıkıp E5'den gideceğim. 30-40 dakika gişe kuyruklarında bekledik. (OGS var ama iki şerit kapalı..)

İşte ilk gün haritamız:


İlk durağımız Safranbolu oldu. Güzel bir yer. Küçük bir çarşı ama ne arasınız var. Biz safran ve lokumundan aldık. Ufacık bir paket safran 10 YTL. Lokumda ise mutlaka alın. Kaymakam Konağını ise mutlaka görmek lazım. Çarşıyı pazarı gezmek lazım.. Haa bu arada Etli ekmek dediler bir geldi bildiğimiz gözleme.Orada buna Etli Ekmek diyorlarmış.

İşte SafranBolu fotoğrafları

Kaymakam Konağı
Bulak mağarasına zaman ayırmakla çok iyi ettik. Çok yorulduk. Biblo çamur içinde kaldı. Tabi benim üstüm başımda...400 metre derinlikteki mağara etkileyici.


İlk gün Safranbolu ve Çınar Otel'e vararak orada konakladık. Konaklama da kriterlerimiz biraz farklı: Temiz olsun, lüks olması şart değil. Bu yüzden Çınar Otelde kalın derim. Muhteşeme deniz manzarısı, dalgaların sesi ve net bir gökyüzü. Oda da iki tane çift kişilik yatak var. Oda ücreti 40 YTL. Çınar Otel Abana'ya gelmeden 8 KM uzaklıkta. Her hangibir yerleşim birimi yanında yok.

Adını aldığı Çınar yaklaşık 900 yaşında.. Odamızın manzarası ve tabiki dalga sesleriyle...

2.Gün

2.Gün Çınar Otel'de kahvaltımızı yaptıktan sonra Sinop'a doğru yola çıktık. Bu gün yol alıp Trabzon'a gitmekti. Önce haritamız.

İlk durağımız Sinop'da Akliman ve Hamsilos. Hamsilos Türkiye'nin en Kuzey ucu. Harika bir koy. Ama sıcaktan bayılmak üzereydik. Biblo'nun patilerini ise Akliman'da biraz olsun serinlettikten sonra buralarda az kalarak yolumuz devam ettik.

Hamsilos koyunda deniz'in berraklığı ve mavisi Ege'yi aratmayacak nitelikte.
Uzun uzun yol ve kısa molalarla ancak akşam üstü Trabzon'a 30 Km uzaklıkta Çarşıbaşı Öğretmen evinde kaldık. Odalar çok temiz değildi. Ancak yorgunluktan burada kalmaya karar verdik. Geceliği 32 YTL.

3.Gün

Evet artık Trabzon'daydık. İlk işimiz Sumena Manastırı ziyaretimiz oldu. Sumena Manastırına giden yol oldukça keyif veriyor. Yanınızda serin ve gürül gürül akan bir dere ve yeşillikler içinde Sümena Manastırına vardık.

Etkileyici bir yapı. Sumena Manastırı hakkında maalesef oldukça az bilgi mevcut. Öyle dik bir kayalık üzerine inşa edilmişki hayranlık uyandırıyor.

Manastırı ziyaret edenler ise hem Manastırı fotoğraflıdılar hem de Biblo'yu. Hatta sonradan diğer yerlerde karşılaştığımız bazı kişiler "Aaaa yine Biblo" bile dediler. Hatta 2 kişi Biblo ile resim bile çektirdi :)

Biblo Sumena dönüş yolunda. Bu ağaç epey ilgimizi çekti..
Sumena Manastırından sonra aşağı inerken harika bir restaurant olan (Buraya 2 kere gittik) Altındere Restaurant bulunuyor. Oranın kaynak suyundan mutlaka içmek lazım. Ben bir sürahi suyu bitirdim. Biblo zaten oranın sularına eminim bayıldı. Fiyatlar ise son derece uygun. Servis ise fena değil.

Sonra HamsiKöy'e gidelim dedik. Bir önceki gün (Pazar günü) Sütlaç festivali varmış. Kaçırdık aa sütlaçımızı da yedik. Tabi Biblo yemedi.. (Şekerli şeyler yasak)

Enfes bir sütlaç. Kocaman bir kaseyi nasıl yedimiği anlayamadım bile. Bu sütlaç'ın rengi sarımsı. Neden böyle diye sorduk. Sütlaç'ın özelliği birincisi hayvanların sütü. İkincisi ise Celse ineğinin sütü normal ineğin sütüne göre daha yağlı olması. 100 KG sütten 6 Kg yağ elde edilebilir. Normalde bu 3 Kg'mış.

Hamsiköy'de bir Karadeniz'li kız çoçuğu. Karadeniz'de de kızlar hizmet ediyor. Halk gelen kişilere son derece cana yakın.

Hamsiköy'den sonra Hamsiköy'ü takip ederek Zigana geçini yöneldik. Bozuk yoldan harika manzaralar eşliğinde epey ilerledikten sonra hem saatin geç olması hemde yağmur bağlamasından dolayı Zigana geçidine varamadan geri döndük.

Sonra Uzungöl'e yöneldik. Akşam üstü Uzungöl'e varabildik. Otel ve pansiyonların tümünün dolu olması önce moralimizi bozdu ama yemek yediğimiz yer bize bir yer ayarladı. Gözde Pansiyon'da o gece kaldık. Oldukça temizdi. İçeriye ayakkabılarımızı çıkartık giriyorsunuz. Sonra koridorda bir sürü oda var. Onlardan birinde kalıyorsunuz. Ama temiz, sıcak su, banyo vs. var. Odanın geceliği 60 YTL. Bir oda da ise 4 kişi kalınabiliyor.

Pansiyona yerleştikten sonra göl çevresinde dolaşmaya çıktık. Aşağıdaki fotoğrafda artık hava kararmaya başlamış, Uzungöl'de ışıklar yanmaya başlamıştı. Bizde çok geç olmadan Pansiyona geri döndük. Ama Uzungöl'e bir daha gitmem.Hani o resimlerde güzel görünen doğası bozulmuş. Her iki tarafına yollar yapılmış ve çok kalabalık. Göl o güzelliğini kaybetmiş. Ama yinde fena sayılmayan bir heyelan gölü. Gölün etrafındaki yapılaşma ise çok fazla. Gölün ilerisi ve buradan çıkılan yaylalar çok daha etkileyici. Kısaca Uzungöl'le vakit kaybetmeye değmez.

4.Gün

Uzungöl'de kahvaltımızı yaptıktan sonra Uzungöl'ün çevresinde bulunan yaylalara gitmeye verdik. Uzungöl'ün ilerisine doğru gitmeye başladık. Yol ikiye ayrılınca ise sola dönen yoldan devam ettik.

Yolculuğumuz uzun bir süre aşağıdaki gibi bir yolda sürdürdük.Yolda kelebeklerin kol gezdiği buz gibi akan bir su kaynağı ile karşılaştık. Amacımız bu suyun toplandığı yaylaya gitmek. Kelebekler üzerimize konup durdular.
Ve sonunda ilk yayla evleri ile karşılaştık. Dağların her noktası yeşil bitki örtüsü ile kaplanmış durumda. Bu görüldüğü öyle çim değil. Yaklaşık 30-40 cm yüksekliğinde ve pek çok çiçek bulunan bir bitki örtüsü. Biblo içinde neredeyse içinde kayboluyor.


Biblo bitki örtüsü içinde etrafı izliyor.
Sonra yolda iki gezginle karşılaştık. Motoru kullanana aslında artçı olanı gezdiriyor. İki hafta önce İtalya'da dağlardaymış. Şimdi Karadeniz yaylalarını geziyor.
Sonunda en zirveye çıkıyoruz. Burası Obayayla. GPS'den baktığımız zaman 2300 metre yükseklikte olduğumuzu anlıyoruz. Bu yükseklik yaklaşık olarak ağaç yetişme sınırı. Bu yüzden çevremizde ağaç artık yok. Hata umduğumuz gibi çok da serin değil. Elbette aşağıya göre ısı farkı fazla ama üşümedik.
Aşağıya Uzungöl'e doğru inerken Uzungöl'ü bentlerini fotoğrafladık.
Uzungöl'ü terk etmeden Biblo'nun son bir fotoğrafını bent kenarında çekiyorum.
Amacımız Ayder yaylasına erişmek. Bu yüzden Uzungöl'den ayrıldıktan sonra Rize Çamlıhemşin'e doğru yola çıkkıyoruz. Çamlıhemşin'i geçtikten sonra yemek için köprüyü geçip ulaşabildiğimiz bir restaurant'ta kuzu etimizi yedik. Etin o doğal baharatını halen unutamıyorum.

Bu köprünün altında akan hırçın dere ünlü Fırtına Deresi. Fırtına deresinin hızlı akışı güçlü ve dinlendirici bir ses ve görüntü oluşturuyor. Azgın sular bu mevsimde bile çok güçlü.
Akşamüstü Ayder'e çıktık. Her yer sis. Yer bulamadık. Çok kalabalık ve burasıda anladığım kadarıyla Uzungöl gibi kontrolsüz yapılaşmış. Sisli olduğu için bir şey göremedim ama görseydim de bu kalabalık ve yapılaşma ile beraber çok güzel bulmayacaktım. Bence bu tür yerler bu şekilde kirletilmemeli.
Neyse nerede kalalım diye Rize'ye doğru giderken Ayder'a çıkarken gördüğümüz bir levha aklımıza geldi. Levha'daki numarayı aradım ve yerleri olup olmadığını sordum. 1 Km yukarı tırmandıktan sonra arabayı bırakarak patika yoldan yarı karalıkta 4-5 dakika yürüyerek kalacağımız yere ulaşabildik. Evet buraya araba yolu yok..Tam aradığımız yeri tesadüfen bulduk.


7 Dönüm üzerinde 4 tane dağ evi var. Tamamen herkesden uzak. Fırtına deresine 150-200 metre yukarıdan izliyoruz. Buranın sahibi Mehmet Abi. Her şeyi yardımcısı Erhan ile beraber yapmışlar. Evler dahil...Arazi içinde çay bahçesi var. Asıl şaşırtıcı olan ılıman meyveleri olan üzüm bağları ve domatesi yetiştirmeyi başarması.


İlk başta saat 22:00 kadar Mehmet abi ile hoş bir sohbet yaptıktan sonra bir grup gezgin arkadaş bize katıldı. Gökhan önderliğinde gezen bu arkadaşlar epeyce bir macera atlatarak buraya kadar gelmişler. Akşamleyin Mehmet Abi'nin kendi elleriyle hazırladığı enfes yemekleri yedikten sonra (çorba harikaydı....) yattık. Ev 24 metrekare ama oldukça temiz ve konforlu.

Mehmet Abi en solda..


Sabah 06:30 kalktık Her yere sis çökmüştü. Toparlanıncaya kadar sis dağıldı. Bahçede çay toplayan kadınları çektik. Tabi çay bitkilerinin arasına girince pantolonum sırıl sıklam oldu.


Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra artık geri dönüş yolculuğuna başlıyoruz. Ama amacımız bulutların üstüne çıkmak ve mümkünse bir buzul gölü görmek. Bu yüzden yolumuzu tekrar Sümena tarafına çeviriyoruz.

Sümena yolunda yine Altındere Restauran'ta uğrayıp bu sefer Alabalık ziyafeti çekiyoruz. Oradan aldığımız bilgiye göre Camiova yaylasına doğru yöneliyoruz. Yol oldukça sisli ve yol bu sefer oldukça kötü. Zaman az olduğu için gazı mecburen köklüyor ve biraz off-road yapıyoruz.

Hızlı ve 2 saatlik bir yolculuk ile 2.500 metre rakımlı Camiova'ya geliyoruz. Burada bir bardak çayımızı hızlıca içtikten sonra gölü soruyoruz. Yol yok diyorlar. Sadece araç izlerini izleyerek gölü buluyoruz.

Ama bulutları görünce hemen bulutları yakalayabilmek için bir off-road daha yapıyoruz.

Giderken iki büyük kuşla karşılaşıyoruz. Fotoğraflamaya çalıştım ama olmadı. Hemen uzaklaştılar. Sonra köylülerin yanına gidip bu kuşlar neydi diye soruyoruz. Amca cevap veriyor "Onlar bizim dağların gülü. Biz onlara Kartal deriz" Heybetli bir güzel kuşları bir daha göremeden göle doğru zorlu bir yol alıyoruz. Yol yok! Dağın eteğinden gidiyoruz..

Sonunda buzula ve göle erişiyoruz. Burası 2550 metre ve serin. Araçı bıraktığımız yerde 14 derece gösteriyor. Muhtemelen göl'ün yanı 13 dereceydi.

Buradan gece inebildik. Sis içinde gece yolculuğu zor oldu. Aşağı indiğimizde ise yağmur yağıyordu. Sonra yönümüzü ilk kaldığımız Öğretmenevi'ne çevirdik. Ancak Akçabat'tab geçerken köfte yemeden edemedik. Yolunuz düşerse mutlaka sahilde bulunan Körfez Restaurant'ta köftenizi yiyin. Hem ikramları ve misafir perverlikleri iyiydi. Hele ikram ettikleri Laz Böreği muhteşemdi.

5.Gün

Önümüzde uzun bir yol ve uğranacak yerler var. İlk önce yolumuz üstünde Vakfıkebir'e uğrayıp 2 ekmek aldık. Kocaman ekmeklerin küçükleri bile kocaman.
Sonraki durağımız ise pidesi ile ünlü Bolaman. 3.800 metrelik tüneli geçtikten sonra otobanı terk edip geriye doğru 2-3 Km dönerseniz Bolaman'a girebiliyorsunuz. Pideyle birlikte kavrulmuş turşuda ikramları. Samsun'da geçipde Bandırma Vapurunu görmeden olmaz dedik. Biblo kucağımda Bandırma Vapurunu gezdik.

Bafra civarında tütün yetişiyor. Tütünü yakından görmek için mola verdik. Tütüne yetiştiren kişi ve kızı ile ufak bir sohbet yaptıktan sonra yolumuza devam ettik. Biblo bu sırada güneşten korunmak için tütünlerin altına girdi.

O gece nerede konaklarız diye düşünürsen Sinop'u geçtikten sonra Yakakent'i 6 KM geçtikten sonra (Otoban'ın bittiği noktaya çok yakın) çam ağaçları arasında bir otel gördük. Mis Otel 2 Yıldızlı ama gayet temiz ve misafirperver. O gece orada çam ağaçlarının arasında konakladık. Mis Otel'e 0-362-611 4334 nolu telefondan erişebilirsiniz. Sakin yerleşim biriminden uzakta konaklamak isteyenler için birebir.

6. GÜN

Mis Otel'den ayrıldıktan sonra amacımız Amasra'ya varmak. Tabi yolumuzun üstünde bulunan Çınar Otel'e uğrayıp yemeğimizi yiyoruz sonra yola devam..Bugün daha çok virajlı yollarda yol aldık. Bu yolculuğumuz solda orman, sağda denizle geçti. Zaman zaman harika koylar gördük. Bu arada Sarımkum'a uğrayalım dedim. Sarıkum büyük bir sahil, bu güzel sahilde in-cin top oynuyor. Sarıkum'a giderken bulunan göl ise pek çok kuş türünü barındırıyor.


Amasra'ya gelmeden Gideros koyuna uğruyoruz. Burası enfes bir koy. Koyda bulunan çay bahçesinde çayımızı yudumluyor bir yandan da denizdeki ördekleri izledik. Tuzlu suda ilk defa ördek görüyordum. Burada bir tane pansiyon var. Yapılaşmaya izin verilmeyen koy umarım bu şekilde korunmaya devam eder ve şehirli beton meraklısı insanların saldırısına uğramaz.


Buradan ayrıldıktan sonra akşamleyin Amasra'ya vardık ve eyvahhh dedim. Neden mi? O kadar kalabalık ki. Zaten hiç kalmadan devam ettim. Eğer sakinlikten hoşlanıyorsanız Amasra'ya gitmeyin. Ben hayatta bir daha gitmem. Ortaköy'e giderim daha iyi. Park sorunu, kalacak yer sorunu, tonlarca araba ve insan sesi..Feci ve yığınla yapılaşma..Neyse çok kızdım ve Zonguldak'a kadar giderek geceyi orada kaldık.


7. GÜN (Bizim Bahçe...Ereğli'deyim)

Biblo Ereğli'ye ve bahçeye bayılıyor. Bu yüzden son iki günü ve bir geceyi Ereğli'ye ayırdık. Babamın Ereğli Alaplı arasında kendisinin yaptığı bir bahçe ve içinde bahçe evi var. Ağaçların arasındaki bu yer cennetten bir parça.. Önünüzde deniz manzarasıyken, arkanız ormanlık. Bahçede ise neler yok. Domates, patlıcan, biber, envai çeşit meyve ağaçları, kavun, karpuz, üzüm, armut vs.. İşte bahçeden bir kaç fotoğraf. Bu arada Biblo'nun keyfi süper...

Terstan çektiğim manzara çok güzeldi. Epey bir süre bu manzarayı izledik.
Babam etler için ateşi hazırlıyor.

Sonra ailecek yemeğimizi yiyoruz. Solda gözlüklü ben :)

Bu mini domatesler çok lezzeteli.. İşte dalından toplandığı an..

Kardeşim ve babam bahçe mahsulleri ile donatılmış kahvaltı sofrasını kuruyorlar.

14 Ağustos 2007

Erikli Şelalesi

21.Temmuz'da biraz deniz seyahati birazda serinleme sevdası yönümüzü yakın olan Erikli Şelalesine çeviriyor. Tesadüfen kardeşim Serhat'ta Yalova'dan bize katıldı. Nuray, Serhat ve Erikli şelalesi yolunu tutduk. Biblo yine süper mutlu, geziyoruz modunda. Feribotla yolculuk başlıyor...



Erikli şelalesine vardığımızda Biblo serinlesin diye suyun ortasına aldık. Patilerini ıslatmanın keyfini çıkarıyor.


Sonra'da Biblo'dan şelale önünde poz vermesini rica ediyoruz.

Sonra Şelaleyi daha izlemek için karşı taraf geçiyoruz. Biblo meraklı bakışlarla çevreyi izliyor.