22 Aralık 2007

Maden Deresi-Akgöl-Poyrazlar

Bayramı Ereğli'de Anne ve Babam'la geçirmek üzere Arife günü yola çıktık. Klasik yolculuğumuzu TEM üzerinden Düzce-Akçakoca üzerinden Ereğli'ye vararak tamamladık. Biblo Ereğli'ye nereye geldiğimizi anlayınca heyecanlanarak yerinde duramaz hale geldi. Evin önüne geldiğimizde ise Biblo'nun heyecanlı hareketleri yine "Dur bi sn" dememe yol açtı. Duramıyorki yerinde.. Neyse eve girer girmez hoplayıp zıplamaya başladı hemen. Önce anneme sonra babama iki ayak üstünde kalkarak patilerini onlara uzattıktan sonra evde gezinmeye başladı.

İlk 2 günümüzü Ereğli'de geçirdik. Biblo ile günlük gezilerimizi Ereğli sahilinde yaptım. Hanımefendi halinden son derece memnun.

Cumartesi sabahı ise Ereğli'den İstanbul'a yolculuğumuz başladı. Dönüş yolumuzu bu sefer Akçakoca-Karasu üzerinde üzerinden yapmaya karar verdim. Amacımız merak ettiğimiz yerlere keşif gezisi niteliğinde gezmek. İlk durağımız Maden deresi sonra ise, Akgöl sonrada Taşkısı ve Poyrazlar gölü olarak belirledim.

İşte Ereğli dönüş haritamız.

İlk durağımız Maden Deresi. Herkes derenin güzelliğinden ve şelaleden söz ediyordu. Bizde gidip bir bakalım dedik. Ancak insan eli değen her yerde olduğu gibi burasıda kirli. Dere güzel ancak dere boyunca dere yatağına takılmış poşetler görüyoruz. Aslında çok fazla değil ama bir tane bile görmek beni rahatsız ediyor.

Burada zamanında Altın Maden işletmeciliği varmış. Sonra kapanmış. Sanırım altın bulamamışlar :) Yolun sonundaki Alabalık Tesisine kadar gidiyoruz. Orada yaşlı bir amca ve torunları ile çevre hakkında bilgi alıyoruz. Amca sağolsun çok müsafirperver. Bize "Bir tatlı bir çay ikram edeyim" diyor. Ancak vaktimizin kısıtlı olduğunu anlatıyoruz. Şelaleyi görecektik ancak sudan dolayı geçemeyeceğimizi söylüyor. Amacımız zaten keşif olduğu için bizde zorlamayalım dedim ve geri dönerek Akgöl'e yöneldik. Tabi geri dönüşte Biblo derenin kenarına inip bir suyunu içti..
Köprüden geçerken bir Traktörün sudan geçişini işledik. Bir ara bizde bizim araçla deneyelim diye içimden geçirdim.

Sonrasında Karasu üzerinden Adapazarına dönüyoruz. Adapazarı yolu üzerinden Adatepe'ye dönünce yaklaşık 4-5 Km sonrasında Akgöl ile ilk buluşmamızı gerçekleştiyoruz. Yoldan biraz içeride kayıkları ve avcıları görünce yanlarına gittim. Köyden pek çok avcı buluşmuş gölde kuş avlamaya çalışıyorlar ve eğleniyorlar.

Biraz sohbet ettikten sonra göl çevresindeki yolları soruyorum. Bir yol var ama çamurlaşmış sarı kumun benim araca dahi izin vermez diyorlar. Bu yüzden tepeye çıkan yolu tarif ediyorlar. Neyseki tepe yolunu kolay buluyoruz ama yol oldukça çamurlu. Tam offroad'luk diyebilirim. Güzel bir mevki bulup orada gölü izliyorum. Biblo'yu bu çamurda elbette arabada bırakıyorum. Onun çok hoşuna gider biliyorum ama sonrası tam facia oluyor.


Elbette bu arada bir çayırlık bulup burada bir yarım saat kadar zaman geçiyoruz. Biblo olabildiğince her noktayı keşfetme peşinde. Yorulmuş olacak ki, bir ara öylece oturuyor ve çevresine bakıyor.

Akgöl'den tekrar Adatepe'ye geri dönmemek için Ferizli yolundan devam ediyoruz. Yol kenarından geçerken gördüğüm manzara öyle hoşuma gidiyorki, hemen kareliyorum. Yalnız at çayırda..

Sonrasında Poyrazlar geçip ilk durağımız Taşkısı gölü. Taşkısı'na gitmek için Poyrazlar gölünden geçmemiz gerekiyor. Bu sefer Milli park içinden değil, hemen kuzeyinden bulunan yoldan gidiyorum. Neyseki Taşkısı'na varıyoruz varmasına ama göl öyle çok içaçıcı değil. Üstelik her taraf Askeri bölge. Vakit kaybetmeyelim diyerek Poyrazlar'a geri dönüyoruz. Biblo iner inmez hemen yine koşturmaya başlıyor. Ancak onu İskele'de yakalayabildim.


Poyralar gölüne geldiğimizde göl güneşi kaybetmeye başlamıştı. Çok sevdiğim bu yerde Biblo ile yürürken Biblo yaramazlık yaparak bir büyük köpeği kovaladı. Garibim köpek Biblo önde ben arkada görünce kaçıverdi. Biblo'ya yapma dediysemde öyle mutluki, yaramazlık ve oyun peşinde olduğundan beni pekde dinlemedi.

Artık hava kararmaya başladığından bizimde yavaş yavaş gitme vaktimiz geldi. Son kez Poyrazlar Gölü'nü kareleyip yola çıkarak evimize geldik. Bir hafta sonuda burada sona erdi.

15 Aralık 2007

Menekşe Yaylası Kar Altında

15 Aralık sabahı amacımız Katırözü yaylasına gitmek şeklindeydi. Ancak bölgeyi daha iyi tanımak amacıyla İzmit'ten sonra Karamürsel'e doğru yöneldim. Karamürsel'den Yalakdere üzeriden İznik'e gitmek üzere yola koyulduk.

İşte bugün yaptığımız gezinin haritası.


İznik gölünü görüncüye kadar mola vermedik. Sonra İznik gölü görününce bizde rahat seyir yapacağımız bir tepe ve burun bularak Biblo ile ilk molamızı verdik. Biblo tabi olarak ilk önce hemen saha araştırmasına başladı. Sonra geldi yanıma o da manzara şöyle bir bakıp işine devam etti.

İznik gölü manzaramız

İznik'e gelmeden Elbeyli tarafına dönüyoruz. Burası Sansarak Kanyonuna giden yol aynı zamanda. Ama bizim amacımız Elmalı Köyünden Kemaliye sonrada geçen hafta gidemediğimiz Ercuva yaylasına gitmek olduğu için Çandarlı yönüne yöneliyoruz.

Güzergahımız pek çok güzel manzara sunuyor.

Elmalı Köyüne daha önceden iki kere daha geldim. Her seferinde bu köyün yerleşimi ve sunduğu manzaralı çok sevmişimdir. Dayanamadım bir kaç karede buradan aldım.

Elmalı Köyün'den Kemaliye'ye giden yolu bir türlü bulamadım. Elmalıdan ayrılan yola girdiğimde GPS bana Oğulpaşa yolunu gösteriyordu. Geri dönüp Elmalıdan çıkınca ilk sağa döndüğümde de Kırıntı tarafına gidiyordum. Köylü'ye sordum onlarda bilmiyorlar. Sadece Menekşe Yaylası yolundan Aytepe yolunu tarif ediyorlar. O yolu iyi bildiğim için o yolda Kemaliye'ye ayrım olmadığını çok iyi biliyorum.

Ama çaresiz geri döndüğüm yoldan gitmemek için Menekşe Yaylası-Aytepe yoluna giriyorum. O yolun karlı olacağını tahmin ediyorum ve tahminimden fazlası çıkıyor.

Biblo yine karı görünce heyecanlanıyor ve arabamızdan inip biraz yürüyoruz. Ancak yolda çok sayıda vahşi hayvan ayak izi var. Sanırım bir kısmı Çakal, Tilkilere ait. Ancak çok sayıda Kurt gibi büyük bir hayvanın ayak izinide rastlıyoruz. Ayak izlerine baktığımda bir önceki günden veya akşamdan kaldığını görüyorum. Ama yinede temkinli olmakta fayda var diyip Biblo'nun çok uzaklaşmasına göz yummuyorum.

Sonunda Menekşe Yaylasına ulaşıyoruz. İlk kez geçen sene Nisan ayında Aytepe'den yolu izleyerek tesadüfen bu yaylaya gelmiştim. İşte şu anda karlı kaplı Menekşe Yaylası başka bir güzellik sunuyor.

Aşağıda da Nisan 2007'de çektiğim fotoğraf var.


Menekşe Yaylasının ilerinse yine duyur ve kar üzerinde geziniyoruz. Temiz havayı içimize çekerek yine kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Biblo bir ara atladığı yerden çıkamayınca benden yardım istiyor. Eee doğal 4x4 ama bazen takılmıyor değil. Epey bir uğraştıktan sonra durup kurtarılmayı bekliyor.

Buradan devam ettikten sonra normalde Aytepe'ye izlediğimiz yolun tamamen karlı kaplı olduğunu görüyoruz. Buraya geldiğimiz yolda daha önceden geçmiş bir aracın izi vardı. Ancak bu yolda ilk izleri biz açacağız gibi görünüyor. Yol zorlu ama manzaranın güzelliği bizi büyülüyor ve devam ediyoruz. Biblo yolun tehlikeli olduğunu anladıki hemen arkaya geçti ve oturur pozisyona geçti. Sağ sağlim tepeden dere yatağının yanına iniyoruz.

Karla ağırlaşan dallar zaman zaman yolumuzu iyice aşağıdaki gibi daraltıyor. Yolda sadece bir avcının ayak izleri var.


Karlı dağlarda son çektiğim kareler. Buradan sonra başımız belaya girdi. Aytepe'ye çıkan yolda kar kalınlığı 40-45 cm'i bulunca ilerleyemedik. Hatta bir ara ne ileri nede geri gidebildik. Neyseki Suzuki'miz bizim yüzümüzü güldürdü buradan da çıktık. Hem yol dik hemde kar olunca geri geri dönmek zorunda kaldık. İşin zor yanı dönüş yeri olmadığı için dönüş geri geri yapmak zorunda kaldım. Yolun dar ve bir tarafı dik yamaç diğer dağ tarafı ise düşmemiz gereken şaroplen. Yaklaşık 45 dakika geri geri gitmek zorunda kaldım. Boynum ağrıdı ter bastı.
Korkum bir şey olsa ise en yakın köyü çok yakın olmayışımız. Yalnız olsam iyi. Biblo ile oraya gitmek zor. Neyse araçımızı döndürdüm. Yokuş aşağı inerken aracımız kaydı ve sağa doğru dağa dayandık. Çamur'a saplanan aracımızı oradan çıkarmak 20 dakikamızı aldı. İşte bu noktada çok korktum çünkü havanın kararmasına tam 1 saatimiz var ve hiç telefon çekmiyor. Acil çağrı bile yok. Güç bela çamur içinde kalarak , ıslanarak, ellerim buz tutarak aracı çıkarttım.

Bundan sonrasında ise tek kendi izimin olduğu dik tepeyi nasıl çıkacağımdı. Artık şu planları yapmaya başlamıştım. Eğer yolda kalırsak Biblo'yu çanta'ya koyar köyü kadar yürüyüz şeklinde. Ama hava karardığı anda vahşi doğa'ya karşı korumasız kalıyorduk ve araçın derecesi gölge yerlerde 0 derece, güneş olan yerlerde 2 dereceyi gösteriyordu.

Neyseki korktuğumuz bu tepeyide çıktık ve doğrudan İznik'e geri döndük. Biblo'ya ile dönerken yine molamızı vererek hem suyumuzu içtik hemde biraz dinlendik.

Bugün saat 10:20'de başlayan yolculuğumuzu 19:20'de yorgun ve korkmuş olarak tamamladık. Artık karlı yollara asla yalnız dalmam.

8 Aralık 2007

İnönü Yaylasındayız

Cumartesi günkü işimiz iptal olunca bugün gezmeye karar verdik. Sabah 07:30'a yola çıkmayı gezimize yoğun bir haftanın yorgunluğu yüzünden saat 11:00 gibi başladık. Biblo her zamanki gibi nereye gidiyoruz sevinçi içinde. Fırınımızdan odun ekmeğimizi ve kaşarımızı alarak yola çıktık. Bu seferki gezimiz Yuvacık üzerinden İnönü yaylası. Eğer problem olmazsa akşamda yaylada kalmayı düşünüyoruz. Amacımız vahşi tabiatı gözlemlemek.

Haritamız. İnönü yaylasının bizim evimize uzaklığı 97 KM.

Tepecik köyüne 5-6 KM kala iki çocuk yolda yürüyorlar. Hemen yanlarında durup nereye gidiyorsunuz dedim. "Tepecik köyü" diyince atlayın dedim. Kullar'da yatılı okula gidiyorlarmış. Hafta sonuda bu yolu yürüyerek eve dönüyorlarmış. Onları köyde bırakıp biz yolumuza devam ettik. Yukarı doğru çıktıkta kar fazlalaştı. Pencereden bakan Biblo karlı yolu görünce hemen çama pençe atıp "Dur karda koşacağım" dedi.

Karlı, çamurlu yolları geçtikten sonra yaylaya ulaştık. Bu yolu 4x4 olmadan almak pek mümkün değil. Zaman zaman çamur içinde olan yolun 1.5-2 KM'lik kısmı tamamen kar. İşte yaylanın ilk girişi.

Yaylaya girer girmez Biblo cama pıtı pıtı yapmaya başladı. Hemen girişte durduk. İner inmez her tarafı kaplamış olan enfes kekik kokusunu alarak derin bir nefes aldım. Durduğumuz yerin hemen yanında akan ufak akarsuyun yeni yol bulduğu belli. Biblo suyu görünce yanında koşturmaya başlıyor.


Arabamızı bırakıp yürüyüşe geçiyoruz. Yaylanın içinde akan berrak dere kavisler çizerek yayla içinde ilerliyor. Derenin kenarında yaptığımız yürüyüşümüz hem gözümüzü hemde şırıl şırıl sesi zihnimizi değerlendiriyor.
Yaylanın ortasından akan dere çok güzel manzaralar veriyor bize. Yazı kuru olan bu dere bu aylarda ve ilkbaharda çok güzel akıyor.

Biblo bir oraya bir buraya koştururken ben dereni üstünden atlayarak karşı kıyıya geçtim. Özellikle en dar yerden atlarımki Biblo'da aynı yerden atlayarak yanıma gelsin diye. Ama bizim kız o kadar heyecanlıki gidip en dar yerden atlayacağına daha geniş yerden atlamaya kalkınca kendini hızla akan derenin içinde buldu. Balıklama suya dalan Biblo tamamen dere içinde bir ara kayboldu. Hemen müdahale ettim ama bende ıslandım. Neyse atladığı yerin 2-3 metre ilerisinde Biblo'yu kıyıya çıkarttım.

Sırılsıklam olan Biblo korkacağı yerde dereden çıkar çıkmaz koşmaya başladı. O zaman acaba bilerekmi dereye atladı acaba demekten kendimi alamadım. Ancak su buz gibi (zaten yaylada hava sıcaklığı 3-4 derece). Biblo'nun yanına çağırdığım, geldiğinde titrediğini fark ettim. Hemen kazağını ve tasmasını çıkartarak arabaya aldım. Arabayı çalıştırarak klimayı 30 dereceye ayarladım. Titreyen Biblo'yu bezlerle kuruladıktan sonra sıcakla üzerindeki ıslaklığıda aldık.

Sonra tekrar yürüyüşe devam ettik. Arabamız aşağıda biz yukarıda gezmeye devam ediyoruz.




Yaylada gölge alanlarda bulunan duran sular donmaya başlamış. Güneş almayan bu yer serin, oradan hızla uzaklaşıyoruz.

Epeyce bir yürüdükten sonra yaylanın sonuna arabamızla gittik. Burada tüfeği omzunda birisini görünce hemen yanına gittik. Selam sohbet derken 1 haftadan beri yaylada olduğunu öğrendik. Aşağıdaki fotoğrafda görülen ağaçların olduğu yayla evi onun evi.


Çağlar abi sağolsun bizi çay'a davet etti. Yaylanın suyundan yapılmış çayla ısınıp hoş sohbet ettik. Arkadaşları ile geldiği yayladan dönme hazırlıkları yapıyorlardı. Diğer arkadaşlarda bize katıldıktan sonra biblo yanan sobanın yanında uykuya daldı. Geceleyin dilersek kalabileceğimizi söylediler ancak Biblo'nun dereye düşmesi ve ıslanması yüzünden gece kalmamaya karar verdim. Hava kararmadan dönmek için mecburen yola koyulduk.

Son olarak karlı yolda bir fotoğraf daha aldım.
Aksığın köyünü geçtikten sonra bir grup çocuk yol kenarında bana el ettiler. İzci olan çocuklar bir arkadaşlarının yürümekten pişik olduğunu söyleyip kampa bırakıp bırakamayacağı sordular. İzci grubu üç grup halinde Kayaüstü Yaylasına yürümüşler.Kampa bizim çoçuğu bıraktık sonra oradanda yolumuza devam ederek eve döndük. Biblo günün yorgunluğunu şu anda uyuyarak atıyor.

24 Kasım 2007

Avcıköy-Yalakdere'de Sonbahar keyfi

18.Kasım.2007
Bu hafta neredeyse evimin karşısında bulunan kıyılara gidelim istedim. Hani hep burnumuzun dibini görmeyiz ya, benimkide böyle. Hep uzaklara bakmaktan yanı başımızdaki yerlere gitmedik. Eskihisar vapurdan sonra hep sağa dönerek Yalova tarafı gitmek sanki alışkanlık oldu.

Dediğim bölge aslında gezmek için oldukça geniş. Defalarca giderek oranın güzelliklerini keşfetmek lazım. Bu bölge Doğudan Batı'ya uzanan Samanlı dağlarının uzantısı tepeler. Eğer İznik'e gideceksem bu yolu kullanacağım. Hem daha kısa hemde çok keyifli bir yolculuk yapılabilmekte. Yol ise oldukça düzgün. Klasik olan Yalova-Orhangazi yolundan da çok daha kısa. Yine de doğa gezerler için uzun ve zorlu olan İzmit-Aytepe yolu en keyiflisi.

Haritamız.


Biblo hanım feribot keyfi sürüyor

Feribottan indikten sonra yaklaşık 15 dakika sonra Karamürsel'e varılıyor. Karamürsel'de ilk ışıklardan dönüp doğrudan Yalakdere-İznik yoluna sapılabiliyor ama ben Akçat ve Avcıköy tarafına gideceğimden ikinci ışıklardan Anıt Mezarın yanından çıkan yola sapıyorum.

Akçat köyüne gelmeden önce sonbaharın güzel manzaraları ile karşılaşıyoruz.


Avcıköy'e gelmeden önce güzel bir dere karşımıza çıkıyor. Dere görünce elbette hemen durduk.
Biblo her zaman olduğu gibi dereden suyunu içti. Bu mekan sesiz ve güzel. Burada bir süre durup yürüyor hemde dinleniyoruz.
Biblo kendi imkanları ile dereyi geçiyor. Biblo önce derenin kenarında nereden kolay geçebileceğine yerin keşifini yaptı. Sonra taşların dizili olduğu yeri gördü ama hemen karar vermedi. En sonunda burasının geçiş için en güvenli yer olduğuna karar verdi. Suya girmeden önce suyun derinliğini ölçmek için adımını yavaşça atıyor. Su derin değilse yürüyor. Bizim kız bu işi iyice öğrendi artık.


Sonbaharın renkleri çok seviyorum. Sararmış yapraklar bize güzel bir manzara sunuyorlar.
Sonrasında Avcıköy doğru gidiyoruz. Dereden 10 dakika uzaklıkta var yok. Avcıköy'de kapalı ama güzel bir mekan olan Alabalık tesisini geziyoruz. Aynı dere buradan akıp gidiyor.
Dönüşte ise karnımızı doyurmak için Başdeğirmen Alabalık tesisinde duruyoruz. Başdeğirmen tesisinde aynı zamanda konaklama yapmak mümkün. Aşağıda görülen villarda kişi başına 70 YTL'ye kalınabiliyor. Hemde süper bir kahvaltıda buna dahil. Yemekler enfes, fiyatlar fena değil. Özellikle salata işini iyi beceriyorlar. Güler yüzlü bir servisleri de var.

19 Kasım 2007

Tepemanayır'dan Hacıllı'ya

Pazar günü oldu biz dururmuyuz. Biblo'nun seveceği ve misafirlerimizde birlikte bu sefer farklı bir yer deneyelim istiyorum. Bu haftaki gezimizi Ersin, Esra, Nuray ile birlikte yapıyoruz. Keşif niteliğinde olduğu için biraz riskli. Ama ne yapacaksın. Hep aynı yerler olmazki.

Geziyi planlarken önce Dikenli köy'e gitmek vardı. Ama hep beraberken orayı bulamamaktan çekindiğim için daha kolay bir köy olan Tepemanayır'a gidelim planı yaptım. Amaç Tepemanayır'dan da Göksu Deresini bulup orada piknik yapmak ve yürüyüş yapmak.

Cumartesi akşamında mini haritamıda çizerek, Google Earth'ten gideceğimiz yolu tayin ettim. Kısaca yolu tarif etmek gerekirse Mollafenarı köyü üzerinden Ağva yolundan giderken Kargalı köyünden sağa sapılıyor. Sonra sapaklarda hep sol yol izlenerek Tepemanayır köyüne varılıyor. İşte haritamız: Yeşil yol Tepemanayır'dan Hacıllı giden stabilize yolu gösteriyor. Haritada bu yol normalde görünmüyor. Ama gayet kestirme bir yol.


Sabah 10:00 civarında bizim yeni keçi (Grand Vitara) ile yola çıktık. Tepemanayır köyünü kolaylıkla buluyoruz. Köyün içinden dereye inen yola saptığımızda odun yükleyen bir kamyonun yolu tıkadığını görüyoruz. Rica etmemize rağmen kamyonu çekemeyeceklerini söylüyorlar ve diğer yönden de gidebileceğimizi söylüyorlar. İşte macera burada başlıyor. Çünkü söyledikleri yol yok.. Tarlalar var..Önce yanlış yola sapıyoruz. Ama güzel bir tepede mola veriyoruz.

İşte tepeden Tepemanayır Köy'ü fotoğrafı


Biblo doğada gezinmenin mutluluğu ile oyun istiyor. Ersin abisi ile birlikte koşturuyorlar.



Nuray mantar görürde durur mu? Hemen kaptı fotoğraf makinesini mantarları kareledi. İlginç olan bu mantarları ben golf topuna benzettim. Sonra traktörlü bir köylü'ye nasıl Göksu deresine ineceğimizi sorduk. Buna göre yola çıktık ama belli bir süre sonra yol bitti. Maki örtüsü, kayalar ve tarlalarla kaplı bir alanda bulduk kendimizi. Neyse tarlalarda ekinlere zarar vermeden kenarından ilerleyerek yol alırken, tek engel önümüzdeki maki bitki örtüsü kaldı. Belki geçeriz diye denemek istedim ama başarılı olmayınca çevresinden dolanmaya karar verdik. Bu arada arkadan Esra "Aaaa orada bir plaka var acaba bizim olabilir mi?" diye sorunca kahkayı bastık. Lakin o dağ bayırda bir tek biz varız. Ana yol değilki. Elbette bizim plakamızda..

Neyse engebeli arazi üzerinde yarı toprak, zaman zamanda kayaların üzerinden geçerek dereye inen yola ulaştık. Yol kötü ve taşlık. Ama Göksu deresinin güzelliğine der diyerek devam ediyoruz. Ama sonuç hüsran. Yol dereden çok yukarıda bitiyor ve yerleşebileceğimiz alan sadece karşı tarafta var. Bu yüzden burada konaklamaktan vazgeçiyoruz. Neyse ben ve Biblo dere kenarına inip bir kaç kare fotoğraf alıyoruz.

Tepemanayır'dan Göksu deresi manzarası

Saat 12:00'yi geçmiş, daha konaklayacağımız yere gelemedik. Bu yüzden bildiğimiz yer olan Hacıllı'ya gitmeye karar veriyoruz. Hacıllı'da ateşimizi yakıp, karnımızı doyurduktan sonra Göksu deresi boyundan yürüyüşümüze başlıyoruz.

Bir ara derenin diğer tarafına geçiş için konulmuş ağaçları görüyoruz ve karşıya geçiyoruz. Ersin ve Nuray ağaç üzerinden geçerken, benle Biblo suyu sevdiğimizden derenin içinde karşıya geçiyoruz. Karşıya geçtiğimizde buranın dört yanının dereyle sarılmış olduğunu görüyoruz. Benim bu tür bağımsız bölgeler hoşuma gider.

Dönerken bende ağaç köprüyü deniyorum ama dereye inmedende yapamıyorum. Bu arada paçam ıslandı ama ayaklarım hiç ıslanmadı. Suya dayanıklı botum bu tür durumlarda her seferinde beni korumaya devam ediyor.

Dahada ileriye gidiyoruz ama hava kararmasına yakın olduğu için aşağıdaki noktadan geri dönüyoruz. Daha önceden buralara karşı kıyıdan Biblo ile geze geze gelmiştik. Ama bu kıyıdan gezi daha güzel.
Biz küçükken Japon elması derdik. Japon elmalarını görünce iki yönden dayanamıyorum. Hem yiyiyor hemde fotoğraflarını çekiyorum.