9 Ağustos 2008

Tüm gün Derenin yanında


13.Temmuz sabahı kalktığımızda havanın sıcak olacağı sabahtan kendini belli ediyor. Denize girip serinlemek bu sıcağı üzerimizden atmak isterdim. Ancak İstanbul'a yakın temiz sahil kıyılarının tamamı çok kalabalık ve yolculukta yoğun tariften dolayı bir o kadar işkenceye dönüşebiliyor. Dinleneceğiz derken saatlerce zaman araçta geçiyor.

O zaman Göksu derei kıyısında bir ağacın altında ve mümkünse dereye sıfır bir yere gidelim istedik. Ama hem ağacın gölgesi, hem dereye sıfır yer bulmak zor. Araça matımı, portatif koltuğumuz ve elbette sucuk ve ekmeğimizi yola alarak yola koyulduk. Artık böyle bir yer bulmak için offroad araçımızın imkanlarına ihtiyaçımız olacak.

Hacıllı'dan Göksu'ya indiğimizde bir kaç dere geçişi yapıp biraz yürüyüşle keşif yaptıktan sonra aradığımız yeri bulduk. Rüzgar almayan, ağacın gölgesinde ve dereye sıfır olan bu yere bizim araçla bile ulaşım zor oldu ama değdi.

Biblo sıcaktan kurtulmanın sevinci içinde çevreyi keşfi ederken bizde matımızı, portatif sandalyemizi kurarak ortamımızı hazırladık. Derenin içindeki balıkları seyrederken Temmuz ayının Atlas dergisini okurken, Nuray'da hemen kitabına daldı. Bir yanda derenin sesi, hissetmediğimiz rüzgarın yapraklar oluşturduğu ses ve dere içindeki balıklar...

Manzarımızı aşağıdaki şekilde.



Bir ara balıklara bakmak için dereyi izlerken ufak bir su yılanı gördüm. Kıvrıla kıvrıla su içinde ilerleyişi sonunda kıyıya gelerek başını çıkardı. Sonra ise gözden kaybolarak kayaların arasında kayboldu. Büyük balıklar zaman zaman büyük kayaların arasında başlarını çıkartıyor ve sonrasında ise sadece kuyruklarını görerek yine kaya altında izlerini kaybettiriyorlar.

Akşam üstü olduğunda gerçek bir dinlenme yapmanın keyfi sona ermişti. Trafik stresini çekmeden eve geldiğimizde ie haftanın yorgunluğundan eser kalmamıştı.

Hiç yorum yok: