24 Haziran 2007

Uludağ Eteklerinden Abant'a

Son gezilerimizin tümü hep yükseklere, yaylalara, zirvelere. Amaç sıcaktan kaçarak serin havada dinlenmek. Geçen haftadan tasarladığım geziyi bu hafta biraz sapma ile yaptık. Bu sefer günü kendimize izin vererek Cuma sabahtan yola çıktık. Gezimizi şu şekilde belirlemiştik.

- Uludağ Buzul gölleri (2300 metre)
- Abant (Eskişehir Hekimdağ geçidinden- 1200 metre)

Gezi bilgilerimiz:

Rota: İstanbul, Bursa Uludağ, Eskişehir, Mudurnu, Abant, İstanbul
Gezi Tarihleri: 22-23-24 Haziran 2007
Toplam Km: 832 Km
Amaç: Yükseklerdeki gölleri ziyaret ve çadır kampı yaparak yıldızları seyretmek
Fotoğraf Sayısı : 213

1.Gün haritası


2.Gün haritası

Cuma sabahtan evden Bursa'ya doğru yola çıktık. İlk defa gideceğimiz Buzul göllerine öncelikle Uludağ çekirge'den Oteller bölgesinden madenlerden yapacaktık. Olmazsa Alaçam'dan deneme yapacaktık. Madenleren olan yol motorlar gidilmesi imkansız bir yol olduğunu anladık. Yürüyüş ise fazla olacağı için Alaçam'a yöneldik. Ama yolu kötü olduğundan cesaret edip motorla çıkamadık. Fazlaca vakit kaybettiğimizden yürümeyi de göze alamadık. Lakin bulunduğumuzdan yerden 2 saatlik yürüyüş mesafesi vardı.

İşte Uludağ fotoğraflarımız.

Oteller bölgesinden geri dönüş yolunda:
Alaçam'dan yol kötü olunca ilerleyemiyoruz ve geri döndüğümüz yer. (1202 metreye kadar çıkabildik)

1100 metrede Nazo Abla'nın diye bir yerde dinlenmeye karar verdik. Yemekler enfes ama asıl olan İrmik tatlısı. Şimdiye kadar yediğim en güzel irmik tatlısıydı. Buraya gitmek ise son derece kolay. Bursa'dan Ankara istikametine giderken Kestel kavşağından içeri girince köyler yolunu takip edin. Sonra 10 Km ilerledikten sonra Alaçam 7 KM diye levhayı göreceksiniz. Dümdüz hiç bir yere sapmadan devam ederseniz burayı bulabilirsiniz.
Biblo burada akan seri suya patilerini soktu ve suyundan kana kana içti...Sonra beraber yemeğimizi yedikten sonrada çimenlerde yattık uyuduk.

Yolcu yolunda gerek diyerek 2.5 saatlik bir dinlenmeden sonra saat 18:00 gibi İnegöl'e doğru yola koyulduk. Bursa'nın yeşil diyarından Eskişehir'e doğru ilerledik. Mezitlerden ilerlelerken yola paralel ilerleyen dere bizi serin seri yol almamızı sağladı.

Bozük'ten sonra Bursa'nın yeşilini bıraktık ve İç Anadolunun çorak topraklarına geldik. Eskişehir'e girmek üzereyken aşağıdaki kareyi fotoğrafladım. Akşam güneşi gölgeleri uzatırken Biblo ise yorgunluktan kafasını bile uzatımıyor. Bu arada yolda uyudu....

Akşamleyin Eskişehir'de konakladıktan sonra sabahleyin Biblo ile park gezimizden sonra Sarıcakaya üzerinden yola çıktık. Aşağıda Eskişehir ovası..

İlk hedefimiz sıcaktan kurtulacağımız Hekimdağı geçidine ulaşmak. İşte Hekimdağı...

Hekimdağ'ını aştıktan sonra çoraklığı bırakıp neredeyse Akdeniz iklimi ile karşılaşıyorsunuz. Bu iklime kavuşmasının sebebi ise Sakarya nehri. Sakarya nehri Eskişehir'de doğar, sonra Sarıcakaya, Pamukova, Adapazarı derken Karadeniz'e dökülür.

İşte Hekimdağ'ın arkası... Diğer yanı çorak, burası ise yeşil...
Tepeden iniş başlıyor. Mayıslar köyünün bulunduğu vadiye inmeden önce bir mola daha veriyoruz. Fotoğrafı çekebilmek için bir kayalığın üzerine tırmanmamız gerekti. Çok diken olunca biblo'yu kucakta taşıdım. Ama dikenler yinede tüyünü sarınca burada biraz oturup diken temizleme operasyonu yaptım.


Nallıhan'a giderken çok değişik yeryüzü şekilleri ile karşılaşıyorsunuz. Pek çok höyük, keskin tepeler görebilirsiniz. Yol almak için çok az fotoğraf çekebiliyorum.Çünkü vadide sıcak bastırmaya başladı. Bir an önce tepelere çıkmak istiyorum.


Yolda Altın sarısı tahıl tarlalarını geçerken dayanamadım..Bunları da fotoğrafladım..


Mudurnu'ya gideceğimiz ova'ya iniş başlıyor. Durduğumuz bu tepede hafif esinti biraz rahatlatıyor bizi (1170 metredeyiz)

Sonunda Abant görünüyor..Çadırımızı kurmadan önce Abant yaylarına giden yola sapıyoruz. Ve burada ağaçların arasında molamızı veriyoruz. Biblo bile çevreyi azıcık gezdi ve geldi oturdu..


Sonra çadırımızı kurduk.


Yerleştikten sonra göl çevresinde yürüyüşe başladık. Güneş yavaş yavaş batışa geçmeye başlamıştı.
Yürürken Abant yaylalarında yaşayan bir ailenin küçük kızı ile karşılaştık. Biblo'yu sevmek isteyince durduk. Dünya şekeri bir çocuk..

Ne yiyeceğim diye düşünürlen yandaki çadırdaki biri kız biri erkek iki genç beni hazırladıkları sofraya davet ettiler. Her şey olağandı ama kirazlar enfesti. Erken veren Isparta kirazı daha toplanalı bir gün olmuş. Karnımızı doyurduktan sonra gece fotoğrafı için ayaklıkla göl kenarına indik. Köpeklerden dolayı fotoğraf çekemedim. Ama ormancılarla ikram ettikleri enfes çayın eşliğinde hoş sohbet yaptık. İzin isteyip ayrıldıktan sonra kamp alanı sadece ay ışığı aydınlatan yerinden yıldızları seyrettik. Biblo hn karanlıktan korktuğu için o kucağımdan inmedn çevreyi seyretti.

Ertesi sabah saat 05:30 gibi uyandım ama biz kız uyuyor. Bu yüzden 06:30'da kalktık. İlk çadırdan çıkan o oldu. Ben çıkıncaya kadar da gözden kayboldu. Sabah sabah bağınarak Biblo'yu aradım ama tüm Abant'ta sanki bir benim sesim var. Ödüm koptu. Neyseki buluştuk..Hanımefendi çayırlıkta yalnız gezinmek istemiş..

Sonra göl kenarında yürüyüşü yaparak sabahın güzel ışıkları ile fotoğraflarımızı çektik.

Göl bile henüz uyanmamış..



Göl kenarında gezimizi tamamladıktan sonra 09:30 gibi çadırımızı toplatıp Bolu dağına gittik. Karnızı tıka basa doyurduktan sonra da TEM'den doğrudan eve geldik. En zorlu yol TEM'di diyebilirim. Asfalttan yükselen sıcaklık Biblo'yu ok yordu. Bu yüzden 4 kere mola vererek en az 10 dakika dinlenmek zorunda kalarak eve kadar geldik.

Hiç yorum yok: