30 Mart 2008

Aytepe-Menekşe Yaylası Yolu


Biblo yine Cumartesi diye sabahtan beri uyandırmaya çalışıyor ama nafile..Neyse bir kalktım saat 11:00..Biraz ofladım, pufladım. Saat o kadar ilerlemişki, bu saatten sonra ne yapılır? Neyse ayıldıktan sonra yakınlığından dolayı Menekşe yaylasına gidelim istedim. Bu hafta sonu dağlara gitmeye çok daha fazla ihtiyacım var. Cuma günü stresli bir iş günü geçirdim ve stresi atmamız lazım.

Neyse çok oyalanmadan evden çıkarak Menekşe Yaylasına doğru gideceğimiz İzmit-Yuvacık barajına doğru yola çıktık. Yola çıktığımız anda stres ortadan kaybolmaya başladı. Bu haftaki gezimizde her zaman olduğu gibi ben Şoför, baş co-pilot Biblo, yardımcısı ile Nuray.

İşte Haritamız:

Yuvacık Barajını geldiğimizde barajda fazla suların aktığını görerek seviniyoruz. Çünkü bunun anlamı baraj dolmuş demek. İlk durağımız sıcak bir şeyler içmek için Mahir'in Yerinde duruyoruz. Kar sularının erimesi ile berrak ve çoşkulu akan Kirazdere'nin suyu ile karşılaşıyoruz.

Sonrasında yol bilgisini alıyoruz. 2 hafta önce Menekşe yaylasına dozer girdiğini, yolun düzgün olduğu söyleniyor. Çok oyalanmadan Servetiye Cami'ni geçip Menekşe yaylasına doğru sapıyoruz. Yol son derece düzgün. Neredeyse normal araçlar bile gidebilir. Ancak sonradan yağmur sularının açtığı olukları görünce 4x4 araçlar için bu yolun ideal olduğunu gösteriyor.

Bıçkı deresini yol ayrımına gelince her zaman gördüğümüz ahşap levhayı göremiyorum. Sonra baktım kırılmış yolun kenarından duruyor. 2 parçasını bulup, ahşap levhayı görünür buraya gelenlere bilgi vermesi için görünür bir yere koyuyorum. Umarım Orman memurları bunu yenilerler.

Bıçkı deresini geçip Menekşe yaylasına gittiğimiz yolda ilerledik. Ancak sürekli takip ettiğim yolunda 30 cm kar görünce bir önceki sapaktan yukarı çıkıp, tepeyi arkadan dolanmaya niyetlendim. Ancak bu yolda da bir engelle karşılaştık. Yola ağaç devrilmiş. Ağaç büyük değil, ancak köküne halen bağlı olduğu için kaldırmayı başaradık ve geri döndük.

1000 metrenin üstüne henüz bahar gelmemiş ama yol yinede hoşumuza gidiyor. Gittiğimiz yoldan bir örnek kare:

İkinci bir yol daha deniyorum ancak bu yolda da pelteleşmiş kar ilerlememizi engellediği için geldiğimiz yoldan tekrar geri dönüyoruz. Buraya kadar gelmişken Veysel Dayının yerine uğrayalım istiyorum. Veysel Dayı bu bölgeyi gezen trekking grupları tarafından iyi tanınır. Veysel Dayının yeri Menekşe yaylasına alternatif yolun yürüyüş yolunun hemen başında bulunuyor. Bu yer aslında İzmit'in içme suyunu karşılayan su istasyonlarından biri.

Veysel Dayının yerine gitmeden önce Orman Kontrol Klübesinin oradaki çayırlıkta Biblo ile hep beraber yürüyüş yapıyoruz. Biblo tam sevdiği gibi geniş bir alan, sulu ve her yer çimen.

Veysel Dayı'ya giderken dağlardan Çiçekli Pancar (diğer adları kaldiken ve tomari) topluyoruz. Aytepe'nin dik yamaçlarında gezinmek Biblo'nun çok hoşuna gitmedi.

Veysel Dayı ile karşılaşmıyoruz ama oğlu Hasan ve muhtarla karşılaşıyoruz. Ayak üstü bir sohbetten sonra tekrar Mahir'in yerine dönerek karnımızı doyurduk. Biblo öğle uykusunu uyumadığı için iyi yorulmuş. Yaklaşık burada bir saat kadar dinlendikten sonra Kirazdere kenarında yürüyüşe başlıyoruz. Bu bölgede karadenizli çok. Tepecik (İnönü Yaylası yolu üzerinde) tarafı Trabzonlu ağırlıklıkken, bu bölgede köken Samsun, Rize gibi biraz daha karışık.

Kirazdere kenarında yürürken tam bir karadeniz stili kemerli bir köprü ile karşılaşıyoruz.


Yürüyüşümüzü bitirdikten dönüş yolculuğuna geçip, mutlu ve keyifli bir geziyi daha tamamlıyoruz.

23 Mart 2008

Erikli Şelalesi ve Yaylası


Yine yoğun geçen bir haftanın Cumartesi gününe geldik. Ancak uykuyu özlemişim sanırım sabah geç kalkabildim. Aslında bugün gezelim mi , yoksa dinlenelim mi diye çelişkide kaldım. Sonra şehir havasında dinlenmemi olurmuş. Şelalelerin çoştuğu bu aylarda hemen karşımızda Yalova-Teşvikiye köyü üstünde bulunan Erikli Şelalesine oradan da Erikli Yaylasına gidip dinleniriz diyerek saat 11:00 gibi Biblo ile yola çıktık. Biblo bu saate kalınca umutsuzluğa bürünüp somurtmaya bile başlamıştı. Yola koyulunca bu somurtkanlıktan eser kalmadı elbette. Feribot'a binmemiz, Teşvikiye Köyü'ne ulaşmamız 12:30'u buldu..

Gezi Künyesi:
Tarih: 22 Mart 2008 (11:00-20:30)
Gezi KM (Gidiş-Dönüş) : 152 KM (Eskihisar'dan Feribotla geçiş yapıldığı takdirde)
Durak Yerleri: Erikli Şelalesi (Çift Şelaleler) - Erikli Yaylası - Delmece Yaylası


GPS Kayıtları:
En Yüksek Rakım: 719 metre - Delmece Yaylası
Şelale Rakımı: 480 Metre
Toplam Yürüyüş : Yaklaşık 9 KM

Haritamız:

Bu aylara Şelale ayları diyorum. Çünkü kar suları eriyip akarsuları bunun sonucunda da şelalelerin su akış miktarının en yükseğe ulaştığı aylar. Çoğu zaman yazın ziyaret edilen şelalelerin asıl güzellikleri kaçırılıyor aslında. Geçen yaz gittiğimiz Erikli Şelalesi ile şu andaki arasındaki farkı aşağıda gösterdim. Tavsiyem bu aylarda derelerin çoştuğu, şelalerin büyük gürültü ile aktığı bu ayları kaçırmayın. Haziran ayından sonra suyun akış miktarı ve hızı azalmakta.

Şelale'nin 21 Temmuz 2007'de çektiğim fotoğrafı:

Şelale'nin bulunduğu yola giriyoruz. İn-cin top oynuyor. Bölgede sadece ben ve Biblo var. Aslında sevinmiyor da değilim..Şelale yolunda pek çok su kaynağı kuru yürümemizi engelliyor. Ağır ağır ama keyifli bir yürüyüşle Şelalenin merdivenlerine doğru geliyoruz. Biblo bu arada patilerini ıslatan su kaynaklarına hiç takılmıyor. Aslında bu tür küçük sular hoşuna bile gidiyor. Merdivenlerin başından şelalenin büyük gürültüsünü duyuyoruz. Biblo bu aşamadan sonra biraz tereddüt ediyor ama beni de izlemekten çekinmiyor. Nasıl olsa babacım beni korur diyordur.

Buraya çifte şelale demelerinin bir sebebide alt ve üst şelale olmak üzere iki tane şelalenin olması. Alt şelaleyi ummuduğum gibi gürül gürül şelale ile karşılaşıyorum. Bu şelale ağaçtan yapılmış iki seyir balkonundan izlenebiliyor. Ama şelale bu haldeyken ıslanmamakda elde değil.

Aşağı Şelale:Biblo ve Şelale'nin bir fotoğrafı:
Şelale'nin bir kaç fotoğrafı daha:

Biblo burada bulunmaktan hoşlanmayınca geri dönüşe doğru geçiyoruz.


Araçımızın yanına gittikten sonra orada biraz dinleniyor ve karnımızı doyuruyoruz. Sonrasında ise hemen aşağımızda bulunan Erikli Yaylasına gittik. Yayla'nın yukarıdan görüntüsü gözlerimizi şenlendiriyor. Bembeyaz çicek açmış meyve ağaçları ve yeşil çam ağaçları enfes bir görüntü sunuyor bizlere. Yanlarına gitmek can atıyoruz.

Yaylanın girişine aracımızı park ettikten sonra ben sırt çantamı hazırlarken Biblo yola koyuldu bile.

Yaylada gezindikten sonra çimlere kendimi atıyorum. Ancak Biblo yaylada keşife devam ediyor. Sonra o da bana katılarak yatıyor. Burada 1 saat yatıp kuşları, rüzgarı ve temiz havayı teneffüs ediyoruz.


Hafta içi yağışlardan dolayı yaylanın pek çok yeri su altında. Dinlendiğimiz yere giderken her iki botumda tamamen çamura gömülürken paçalarımda tamamen çamur oluyor. Biblo'nun ayakları tamame çamur içinde kalıyor. Neyseki Biblo şanşlı, pati ve ayaklarını derede yıkıyoruz.

Baharın işaretçisi olan çiçekler sadece ağaçlarda değil. Papatyalar, çiğdemler ve adını bilmediğim renk renk pek çok çiçek yeşil çimenleri süslüyor.


Erikli yaylasında 2 saat'i aşkın bir süre kaldık. Sonrasında Delmece yaylasına doğru yola koyulduk. Erikli Yaylası ile Delmece yaylası arasınındaki mesafeyi tam olarak ölçmedim ama sanırım 10 KM. Delmece yaylasına çıkış yoluda bir o kadar keyifli. Yolumuz üzerinde Küçük Dipsiz Göl ile Büyük Dipsiz Göl bulunuyor. Her iki gölüde aslında sevmiyorum. Daha önceki gelişlerimde de gölde fazla kalmadan hemen yola koyulmuştum. Nedeni ise gölün renginin berrak olmaması. Zaten bunlar balcık gölleri. Yaz, kış renkleri çamur renginde.

Küçük Dipsiz Göl Büyük dipsiz göl.
Yolumuzun üstünde onlarca küçük şelale bulunuyor. İşte bazıları:
Bu şelale ise yolumuzun üstünden geçiyor.
Geze geze gittiğimiz yolun sonunda Delmece Yaylasına varıyoruz. GPS cihazımıza baktığımızda deniz seviyesinden 719 metre yukarı olduğumuzu görüyoruz. Hava Erikli Yaylasına göre daha serin olduğu için bu sefer montumu giyerek yürüyüşe başlıyoruz. Aracımızı hemen Delmece Yaylası girişine park edip, yaylanın diğer ucuna doğru yürüyüşe başlıyoruz. Biblo burayı da çok seviyor. Biblo'nun zaten kriteri bol bol çimen, açık alan ve su olacak. Su derken dere, göl veya büyük su birikintileri olabilir. Biblo Hanım hemen koşturmaya başlıyor. Özellikle sulak çimen alanlar favorisi. Yaylada yazın kullanılan çok sayıda yayla evi bulunuyor. Yaylada yine yalnızız sanıryoruz ama ileride iki araç daha görüyoruz. Bunun dışında yaylada kimse bulunmuyor. Tüm yayla evleri haliyle boş. 2007 Haziran'da geldiğimde ise yayla evlerinde yerleşim başlamıştı.
Delmece yaylasında ise 45 dakikalık yürüyüş yaptıktan sonra güneşin kaybolması ile eve dönüş yolcuğuluğumuz başladı. Biblo ilk önceleri çevreyi pencereden izlerken, günün yorgunluğu ile uyumaya başladı. Eve geldiğimizde önce enerjik görünen Biblo neredeyse tüm akşam uyudu.

Bu gezimiz bol çimenli, düzlük alanlarda ve sulak çimlerde geçtiğinden Biblo'nun 10 üzerinden 10 vermesine sebep oldu. Ne kadar bacaklarımda ufaktan ağrı hissediyorsamda, enerji dolarak yeni haftaya hazır hale geldim.

Pazar günü tekrar gezeriz diye düşünüyordum ama havanın çok bulutlu olması ve puslu olmasından dolayı ayrıca bir gezi yapmadık ama Biblo'yla beraber Tuzla sahilde yürüyüşümüşü yaparak enerjimizi attık. Biblo şu saatlerde halen uyumakta ve gelecek hafta yapacağımız geziye enerji toplamakta.

11 Mart 2008

Su Uçtu Şelalesi - MustafaKemalPaşa

8 Mart günü havanında güzel olmasından faydalanarak erkenden yola çıktık. Bu geziye de Biblo katılamadı. Gezinin uzunluğu ve motosikletle yol alacağımızdan dolayı Biblo'yu geziye dahil etmedim. Ertuğ ile yaptığımız bu geziyi motosikletlerimizle yaptık.

Gezi hakkında
Gezi Tarihi: 8-9 Mart 2008
Varış Noktası: Su uçtu şelalesi - MustafaKemalPaşa
Toplam KM: 386 KM

Harita:


Su uçtu şelalesinin bu mevsimdeki görüntüsü


Suuçtu şelalesi 38 metreden yüksekliğinde. Sonrasında ise dereyi pek çok ufak su kaynağı besliyor ve MustafaKemalPaşa çayı ile birleşiyor. Yol üstünde Ulubat gölüde gezilip görülecek yerler arasında.

Bu mevsime şelalaer mevsimi diyorum. Yazın bu şelalerin akışı yavaşlıyor veya kuruyor asıl güzellilerini kaybediyorlar. Eğer buraları yaza bırakırsanız bu güzel görüntülerden mahrum kalabilirsiniz. Mayıs sonuna kalmayın. Özellikle Su Uçtu şelalesine bakarsak en geç Nisan sonu diyebiliriz. Lakin bu bölgede çok yüksek dağlar yok. Kar suları eriyince suyun debisi oldukça azalacaktır.

Su düşen çevresi mesire yeri olarak düzenlenmiş. GPS'imde rakımı 464 metre olarak gösteriyor. Mustafakemalpaşa'ya uzaklığı ise 17 KM. Hani Balıkkesir üzerinden İzmir'e doğru gidecek olursanız uğramadan geçmeyin.

Mustafakemalpaşa ünlü Peynir Tatlası yada diğer adı Kemalpaşa tatlası ile ünlü. Şehir merkezinde Güvenal'da bu tatlıyı yemeden gitmeyin. Öyle kurutulupda şerbetle yapılan Kemalpaşa tatlılarına hiç benzemiyor. Tadı damağınızda kalıyor. Ayrıca sabahları dolup taşan MaviKöşe'de Kelle çorbası için. Aman masalarda sunulan pul biberlere dikkat. Oldukça açılar. Öyle hemen kaşıklayıp çorbanıza koymayın. Yöre halkı son derece misafirperver. Öyle turist muamelesi yapmadan sizi sıkmadan ilgileniyorlar. Sanki onlardan biriymişsiniz gibi.

Mustafakemalpaşa'ya vardıktan hemen sonra hiç oyalanmadan Su Uçtu'ya gidiyoruz. Yol virajlı ama asfalt. Gayet rahat bir şekilde Su uçtu'ya ulaşılıyor. Hemen Şelale'nin sesi kulağınızı dolduruyor. İlk baharın bu ilk günlerinde henüz ağaçlar yeşermemiş. Güneş bu yüzden bizi ısıtıyor. Ama yazın buraların serin olduğu söyleniyor. Sık ağaç yapısında yeşeren ağaçlar güneşe geçit vermezken ve soğuk suyla birlikte yazın burayı serin kılacaktır.

Şelalenin kendisi ve çevreside oldukça güzel doğa manzaraları sunuyor. Bu mevsimde şelaleye yaklaşmak demek ıslanmak anlamına geliyor. 38 metreden dökülen suların çıkartığı su tanecikleri üzerinizi sırılsıklam yapmaya yetiyor. Eğer yakınına gidilecekse yağmurluk ve kaymaz botlar gerekiyor. Ayaklarımda motosiklet botlarım olduğundan kaygan zeminde ilerlemek pek mümkün olmadığından şelaleye çok fazla yaklaşmak mümkün olmuyor.

Offroad içinde güzel ara yollar var. Su uçtu şelalesinden inerken hemen solda toprak yol ayrımı var. 8 Km sonra Alabalık tesisine çıkılıyor. Yol tam offroadluk. Normal araçlar için zorlayıcı yerler var.

Yan kollara bulunan ufak derelerde güzel görüntüler oluşturuyor.


Su Uçtu şelalesinin hemen aşağısında da küçük şelaleler güzel manzaralar oluşturuyor.
Su Uçtu şelalesine farklı bir açıdan bakış.

Yolculuğumuzu benim Yamaha XT600 ve Ertuğ'nun 200cc'lik cross'u ile yaptık. Gezerek görerek gittiğimiz gezinin hem yolu hemde sonucu oldukça tatmin edici oldu.

Cumartesi akşamı Güvenal'da enfes peynir tatlısı yedikten sonra, Pazar sabahı Maviköşe'de kelle çorbalarımızı içerek İstanbul dönüşüne başladık. Bu haftada Türkiye'min güzelliklerin Su Uçtu'yu bu şekilde ziyaret etmiş olduk.

6 Mart 2008

Poyrazlar Gölü

İlk defa Biblosuz bir geziyi yayınlıyorum. Cumartesi günü Sakarya'da iş toplantım var. Havanında güzelliğinden de faydalanarak bugün motosikletim Yamaha XT600 ile gitmeye karar verdim. Toplantı saatim 10:30.. Saat 14:000 gibi toplantı sona erdiğinde Poyrazlar Gölü'ne uğrayayım istedim. Hem çalışayım hemde kafa dinleyeyim istedim. Ama hep içimden keşke Biblo'da olsaydı diye geçirmedim değil.

Poyrazlar piknikçilerin az olduğu dönemde pek çok kez geldiğim bir yer. Sevdiğim bu göl aslında Sakarya çevresi için popüler bir mesire yeri.. Tabi ben o popüler zamanlarda gelmediğim yer. Poyrazlar gölü kendi kaynağından beslenen göl. Göl içinde yaban ördekleri, altın sazan balıkları var. Göl henüz çok kirlenmemiş vaziyetti. Eğer benim gibi sakinliği seviyorsanız Ekim-Nisan ayları buraya gelmelisiniz. Pazar günü'de tercih olmamalı. Motosiklet için giriş ücreti 3 YTL. Ama dilerseniz karşı kıyıda kamp kuracaksanız, burası ücretsiz.

Poyrazlar Gölü'nde yaban ördeklerinin eşliğinde 2 saat dinlendikten sonra eve dönüş yolculuğuna başladım. Eve geldiğimde Biblo evde yalnızlığından dolayı ağladı...Kızımı bu hafta iyi bir gezi yapacağım.

İşte bir kaç foto