16 Ağustos 2008

Assos'un Su Altı

Hafta sonu Bursa'da işimiz olunca yine durmadık Assos'a doğru gittik. Daha önceki gidişlerimizde Güre ve Küçükkuyu'da kalmıştık. Bu sefer Asos Liman'a (Behramkale) yakın olabilmek için Asos'da köyün arkasında bulunan Old City House bu hafta sonundaki evimiz oldu. Old City House oteli eski köy evinin restore edilerek yapılmış. Evin orginal yapısı korunarak otele dönüştürülmüş. Otelin sadece 6 odası var. Sakin, özenle hazırlanmış yemeklerden yemek istiyorsanız burası tam ideal bir yer. Odalar ise geniş ve oldukça konforlu. Old Bridge House için http://www.oldbridgehouse.com.tr/ adresinden bilgi alınabilir.





Otele adını veren ve otelin hemen yanında yer alan eski köprü.Köprü 13.yy inşa edilmiş.

Bu sefer Asos'daki amacım akvaryum gibi olan denizinde su altını fotoğraflamak ve izlemek. Asos'un denizi serin ama pek çok Ege kıyısından daha güzel diye bileceğim bir zenginliğe sahip. Suyun kristal berraklığı, su altındaki batık antik limanı burayı özel kılıyor.

Asos çevresi son derece zengin ve dört mevsim dinlence yeri. Hemen yanıbaşınızda Kazdağları ormanları, yaylaları, ilerinde ise Babakale'ye kadar denizi ve doğası ile ufak yerleşim yerleri bulunuyor. Buraya bir kere gelip gezip bitirmek öyle kolay değil. Kazdağlarından akan dereleri, şelaleleri ise görmeye değerli. Hasanboğuldu, Şahindere kanyonuda görülmesi gereken yerlerden. Özetle hem deniz hem doğasına doyum olmayan Asos ve çevresi aynı zamanda kalabalık'tan da uzakta.

Yazları deniz kenarına yapılan iskeler üzerinden denize giriliyor. Elbette kıyıdanda denize girmek mümkün ama taşlık olan denizi bunu zorlaştırıyor. Eğer yanınızda bot (dalış ayakkabısı) götürseniz denize kıyıdan girişi de kolay hale getirebilirsiniz. Biblo'yu denize sokarken bu botlar çok yardımcı oluyor.

Çektiğim su altı fotoğrafları:


Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen


Biblo çok sıcaklayınca onu da deniz soktuk. Ama ortada bir kaya bulup orada durmayı tercih etti. Aslında deniz'e girmeyi seviyor ama yine de çekiniyor. Sonrasında özekllikle mutlu oluyor ama bir daha girelim mi tereddütte kalıyor.

Bu bölgenin diğer bir güzel kıyısıda Kadırga koyu. Uzun bir sahile sahip olan bu koyun denizi de son derece berrak. İrili ufaklı kalınacak yerleri barındıran koyda çokda fazla kalacak yer bulunmuyor. Bu özelliiği ile halen bakir kalan koyun hemen arkasından ise zeytin bahçeleri bulunuyor.

Assos Edremit'ye 70 Km uzaklıkta. Edremit'e İstanbul'dan 5 saatlik bir yolculukla geliniyor. Cuma akşamından gelindiği zaman hafta sonu dinlenmek için ideal bir yer. Dilerseniz Bandırma'ya feribotla geçip yolu da kısaltmak mümkün. Eğer yalova'dan doğru gelecekseniz Mustafa Kemal Paşa'da Güvenal tesislerinde yazın dondurmalı, kışın kaymaklı kemalpaşa tatlısı yemelisiniz. Eğer açıktıysanız Susurluk'da durup bir tost ayran içerek açlığınızı yatıştırabilirsiniz. Bu şekilde o 5 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.

Bu çevrede gezilip görülecek çok yer var. Ancak bizim amacımız deniz olduğu için Assos'a bu gelişimizde dah açok deniz kıyısında kaldık. Bu yıl üçüncü kez geldiğim Assos'a sanırım yıl içinde tekrar geleceğim.

Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen

Kaş-Adrasan

Her ne kadar hafta sonları gezerek kendimizi yenilesekte yıllık haftalık tatilimizi yapma zamanı geldi. Tatillerimizde sakin, denizi balık gözlemine uygun ve nemin az olduğu yerleri tercih ediyoruz. Konaklama için genelde butik otelleri tercih ediyoruz. 5 yıldızlı tatil köyü ve otellerden ise kesinlikle uzak duruyoruz. Çünkü tatil tercihimiz otele girip kapanıp oradaki lüksü yaşamak yönünde değil. Gittiğimiz yerlerde çevreyi gezmek, esnafı ile konuşmak, çevre halkını da tanımak şeklinde. Ve bu arada butik otellerin 5 yıldızlı her şey dahil tatillerden daha pahalıya da mal olacağını ekleyeyim. Ama birebir ilgi, özenle hazırlanmış yöresel yemekler ve çevre hakkında aldığınız bilgilerde buna değiyor.

Bu yaz ki tatilimizi yine sakin olan Kaş'da geçirmeye karar verdik. Kaş'a dördüncü kez gidişimiz. Kaş'ın bu aylardaki esintili havası nem'in azalmasına sebep veriyor. Denizi ise Ege ve Akdeniz kıyılarına göre daha serin. Deniz altı canlı yaşam ise oldukça zengin. Özellikle dalış ve deniz içi gözlemek için çok ideal.

Kaş'da Çukurbağ yarım adasında Korsan Ada Otel'de kaldık. Ama İstanbul'da ancak 3-4 ayını geçiriyor. Otel'in kendine ait plajıda bulunuyor. Ali Bey'in köfteleri ise enfes. Yemekleri ise teyze tarafından hazırlanan ev yemekleri. Tabi Kaş'da plajlar bildiğiniz plajlar gibi değil. Denize kayaların üstünden merdivenle iniyorsunuz. Bu merdivenlerde öyle kısa değil. Kısa olanın uzunluğu 1-1.5 metre, diğeri ise 3 metre yüksekliğinde. Ama Kaş'ın denizine bunlar değiyor.


Kaş'ın Liman Ağzı ve Büyük Çakıl plajı mutlaka ziyaret edilmesi gereken dinlence yerleri. Liman ağzına sadece tekne ile gidiliyor. Aslında bir de patika yoluda mevcut ama bu sıcakta zorlanmam veya sabah erken kalkarım denirse güzel bir yürüyüş olacağı kesin. Büyük Çakılda denize çakıldan girebileceğiniz tek yeri. Balık zenginliği fazla olan Büyük Çakılda bol bol su altı fotoğrafı çekme imkanıda bulunuyor.

Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen


Su altı fotoğraflarımızı maske, şnorkel ve palet ile yapıyorum. Ben tüplü dalışlarımda kullanıdığım Beuchat marka ABC ekipmanını kullanıyorum. Ancak tüplü dalışlara şu anda ara verdim. Nedeni ise sadece zaman.


Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen

Maalesef Cumartesi geldiğimiz Kaş'da Çarşamba günü dalışa başlarken ayağı yaraladım. Hastane, operasyon derken Deniz'e girişim yasaklandı.

Kaş'da diğer çok mutlu olduğum olay ise Elif'i ziyaretimizdi. Elif yanılmıyorsam 8 sene önce her şeyi bırakıp buraya yerleşmeye karar verdi. Şu anda Kaş'da hediyelik eşyalar satan bir dükkanı var. Sevgili arkadaşım Elif yakında zamanda evlenerek birde erkek çoçuk dünyaya getirdi. Yıllarca görmeme rağmen sanki dün görüşmüşüz gibi hissettim. İlk karşılaşmamızda kucağında olan sevimli çoçuğun Elif'in olduğuna inanmak zor geldi.

Kaş'dan Cuma günü ayrılarak Adranas'a doğru geze geze gittik. Yolumuz üzerindeki Çayağzı, Beymelek ve gölü, Finike'yi geçerek (tabi portakal suyunun tadını tadarak) Adrasan'a akşam üstü vardık. Hemen Adrasan sahilinde Aldos otel'de kaldık. Otelin sahipleri Biblo'yu ne kadar sevdiklerini anlatmak ise çok zor. Adrasan pek çok yere sakin enfes bir koy. Deniz'ine ne kadar giremesemde enfes bir manzaraya sahipsiniz. Adrasan'da deniz'den güneşin doğuşunu izleyebileceğiniz ender yerlerden biri. Tabi bunun için saat 06:00'da deniz kenarında olmanız gerekiyor. Bizde öyle yaptık ve güne güneşin deniz'den yükselişi ile başladık.

Sabah sakinliği, serinliği ve hafiften sis bulutu ile kaplanmış sahil kenarında durmak tümüyle her şeyden uzaklaştırıyor. İşte diyorsunuz bir gün böyle başlıyor diye düşünüyor ve buna tanıklık ediyorsunuz. Birazda ortalık kavrulacak, herkes kalkacak denize girecek, süt liman denizde dalgalanmalar başlayacak, balıklar güneşten kaçmak için kayaların altına saklanacaklar.

İşte sabah kalkıp güneşin doğuşunu izlerken yakaladığımız kareler.

Picasa SlideshowPicasa Web AlbumsFullscreen

9 Ağustos 2008

Tüm gün Derenin yanında


13.Temmuz sabahı kalktığımızda havanın sıcak olacağı sabahtan kendini belli ediyor. Denize girip serinlemek bu sıcağı üzerimizden atmak isterdim. Ancak İstanbul'a yakın temiz sahil kıyılarının tamamı çok kalabalık ve yolculukta yoğun tariften dolayı bir o kadar işkenceye dönüşebiliyor. Dinleneceğiz derken saatlerce zaman araçta geçiyor.

O zaman Göksu derei kıyısında bir ağacın altında ve mümkünse dereye sıfır bir yere gidelim istedik. Ama hem ağacın gölgesi, hem dereye sıfır yer bulmak zor. Araça matımı, portatif koltuğumuz ve elbette sucuk ve ekmeğimizi yola alarak yola koyulduk. Artık böyle bir yer bulmak için offroad araçımızın imkanlarına ihtiyaçımız olacak.

Hacıllı'dan Göksu'ya indiğimizde bir kaç dere geçişi yapıp biraz yürüyüşle keşif yaptıktan sonra aradığımız yeri bulduk. Rüzgar almayan, ağacın gölgesinde ve dereye sıfır olan bu yere bizim araçla bile ulaşım zor oldu ama değdi.

Biblo sıcaktan kurtulmanın sevinci içinde çevreyi keşfi ederken bizde matımızı, portatif sandalyemizi kurarak ortamımızı hazırladık. Derenin içindeki balıkları seyrederken Temmuz ayının Atlas dergisini okurken, Nuray'da hemen kitabına daldı. Bir yanda derenin sesi, hissetmediğimiz rüzgarın yapraklar oluşturduğu ses ve dere içindeki balıklar...

Manzarımızı aşağıdaki şekilde.



Bir ara balıklara bakmak için dereyi izlerken ufak bir su yılanı gördüm. Kıvrıla kıvrıla su içinde ilerleyişi sonunda kıyıya gelerek başını çıkardı. Sonra ise gözden kaybolarak kayaların arasında kayboldu. Büyük balıklar zaman zaman büyük kayaların arasında başlarını çıkartıyor ve sonrasında ise sadece kuyruklarını görerek yine kaya altında izlerini kaybettiriyorlar.

Akşam üstü olduğunda gerçek bir dinlenme yapmanın keyfi sona ermişti. Trafik stresini çekmeden eve geldiğimizde ie haftanın yorgunluğundan eser kalmamıştı.