25 Temmuz 2008

Longos Ormanları-Kıyıköy

Bolu Aladağlar kampında Longos Ormanları, İğneada ve o bölgeden o kadar çok söz ettikten sonra en kısa zamanda o bölgeye keşif gezisi yapmak için sabırsızlanır duruma geldim. 4 Temmuz Cuma günü Nuray'dan gelen telefon "Ersin ve Esra yemekteyiz. Yarın nereye gidiyoruz?" sorusuna ise tek önerim İğneada oldu.

İğneada ile Kıyıköy arasında kalan bölgedeki ormanlara Longos ormanları deniliyor. Bu bölge dere ve göl açısından son derece zengin. Özellikle deniz kıyısındaki gölleri oldukça ilgi çekici. Bir yanınızda göl varken diğer bir yanınızda deniz olabiliyor. Mayıs-Eylül ayları dışında (Av yasağı zamanları hariç) iki tarafa da olta sallayıp hem deniz hemde göl balığı yakalabilir. Bu bölge Bulgaristan sınırına kadar sık ormanlık ve bol su kaynaklarını barındırıyor. Ancak kuraklıktan burası da nasibini hızlıca alıyor. Her ne kadar Istaranca dağ eteklerinde kalsada çok yüksek dağların bulunmaması derelerin ve göllerin daha hızlı kurumasına sebep veriyor. Geçtiğimiz göllerin hiç birine yanaşamadık. Bol sazlıkla çevrili göllerin sularını belki kışın görebilmek mümkün.

İğneada'ya giderken biz rotamızı Istranca Dağlarından yaptık. Ancak aslında daha kolay yol Sivriler Köyü üzerinden gitmek. Kıyıköy'e gider gibi yaparak Sivriler köyü yolunu izlemek hem dağları aşmaya gerek bırakmıyor hemde yolu kısaltıyor.

5 Temmuz sabahı yola bizim dağ keçisi Suzuki, Biblo, 4 arkadaş ve kamp malzemeleri ile birlikte yola çıktık. Edirne TEM'in Çerkezköy'den çıkış yaparak İğneada'ya doğru yöneldik. Biraz yavaş biraz da oyalanarak gittiğimizden 5 saat gibi bir sürede İğneada'ya varabildik. Ama amacımız daha sakin bir ortamda, özellikle Longos ormanları ile deniz arasında kamp yapmak olduğu için Longos ormanlarına daldık. Ama ne dalış...4 saat gibi bir süre orman içinde dolandıktan sonra ancak kampımızı kurabildik. Zaman zaman yolu görmeden dallar arasında, zaman zaman yolumuzu kesen ağaçın çevresinden dolanarak, kuma batmamaya çalışarak zorlu ormanı yolunu boydan boya Kıyıköy'e kadar aldık.

Longos ormanlarının kıyıya yakın bölgesinde takip ettiğimiz yolun GPS kaydı:


İğneada tarafına geldiğimizde daha önceden Murat'tan aldığımız tarife göre Alabalık ve Su kaplumbağalarının bulunduğu dereyi bulduk. Ancak derenin debisi son derece yavaşlamış halde bulduk. Bu mevsimde normal olarak derelerin akışları ve suları iyice azalmıştı. Sıcakta zorda olsa su kaplumbağaı görebiliriz ümidi ile Ersin'le çevreye bakındık ancak bir kaç ufak alabalık görebildik. Bu derede kırmızı benekli alabalık varmış. Ancak balıkları gözlemlemek için saatin uygun olmaması, daha fazla zaman kaybetmeden yola çıkmamızı gerektirdi.

Sonrasında İğneada'da biraz nefe alıp, çayımızı içtikten sonra kamp yerimizi seçmek için Longos ormanlarına daldık. Önceleri yol son derece düzgünken, zaman zaman yol bitti ağaçlar arasında ilerledik. Ağaçlar arasında yol alırken Ersin'de bol bol Video kaydı yapmayı ihmal etmedi. Bu arada araça o kamp malzemeleri ve Biblo ve dört kişi hiçde kolay sığmadık :)

Longos ormanlarına daldığımızda iki şey görmeyi ümit ediyorduk. Dereler ve göller. Ancak bir dere geçişi yaptık. Diğerlerinin tamamı ise bu mevsimde kurumuşlardı. Göllerin ise görmek mümkün olmadı. Suları iyice azaldığından ve çevresi yoğun sazlık olduğundan gölleri göremedik.

1 saat sonra kamp yapmayı ümit ettiğimiz kıyıya ulaşabildik. Ancak yanına vardığımız Saka gölü neredeyse tamamı kurumuş ve bataklık haline gelmiş durumdaydı. Yakın bir yerde de su kaynağı olmayınca bu bölgede kamp kurmaktan vazgeçtik. Sarı kuma sahip sahilin büyüklüğü ise etkileyiciydi aslında.
Hemen kıyıda gördüğümüz yerleşim birimine benzer noktaya ilerlemek için karar aldık. Asıl zorlu yolu burada aldık. Görünmez yol içinde zaman zaman dalları yara yara, zaman zamanda derin traktör izine düşmeden yol almaya çalıştık. Orman içinde yol bulmak çok kolay değil. Zaman zaman çatallaşan yollarda yön tayin etmek zor olabiliyor.

Kıyıköy'e vardığımızda neredeyse hava kararmak üzereydi. Çadırlarımızı Kıyıköy sahile tepeden bakan bir noktada kurduk. Ersin sucuklarımızı hazırlarken bende çevreden odun toplayarak iş bölüşümü yaptık. Ersin her zamanki gibi çift gözlü ateşini yaktı. Ersin'in bu yöntemi ile uzun süre kor sağlanabiliyor.

Kampımızı kurduğumuz yerden Kıyıköy fotosu:
Sabah kalktığımızda acıktığımızdan sanırım hiç vakit kaybetmeden çadırlarımızı toplayıp, Nuray'ın belirlediği kahvaltı yerine gittik. Enfes kıyıköy manzarası ve lezzetli köy kahvaltısının keyfini uzun süre çıkardık.

Bu bölgenin Sonbahar ve İlkbahar aylarında çok daha güzel olacağı kesin. Özellikle sonbaharda ormanın sararan yaprakları ve İlkbaharda çoşan derelerini görmek gerekiyor.

10 Temmuz 2008

Bolu Aladağlarda Kamp

22 Haziran için Asos öncesinde aslında Bolu Köroğlu dağlarını planlamıştık. Ancak deniz ağır basıp Asos'a gitmiştik. 28 Haziran'da gezenbilir.com tarafından düzenlenen geziyi haber alınca bu fırsatı kaçırmadık. Hem Gezenbilir üyeleri ile tanışmak hemde Aladağların temiz havasını solumak amacıyla Cumartesi sabahtan yola çıkarak gezimize başladık.

Cumartesi sabahı erken kalktığımızı gören Biblo sevinçten havaya uçuyor. Eşyaları bile araca yerleştirirken sabırsız. Sanırım artık malzemelerden ne tür gezi yapacağımızı anlıyor. Çadırı, matı görünce dağ gezisi olduğunu biliyor. Biblo diğer pek çok köpek gibi çok iyi gözlemci. Hem konuşmalardan hemde hareketlerden neler olacağını biliyor veya tahmin ediyor.
Çoğunluğu offroad araçlarından oluşan ekip ile Bolu Migros alışverişinden sonra Aladağ yoluna girdik. Gezenbilir'in 1.yılını kutlayacağımız kamp alanı Aladağ göletinin hemen yanında yer alıyor. Seben yolundan gidilen virajlı bu kamp alanın rakımı 1365 metre. Hava sıcak ama öyle kavrulmuyoruz.
Kamp alanında konyomuzu Cuma akşamından gelen Mustafa Abi, Mert ve bizlerden önce varan Zerrin karşılıyor. Buradaki herkesle ilk defa karşılaşıyorduk. Neyseki beni herkes hemen tanıdı. Neden mi çünkü Biblo yanımda. Aslında beni tanıyan falan yok, Biblo'yu tanıyıp sonra "Aaaa sen de Murat olmalısın" diyorlar. Hep aynı durum...
Kamp alanından görüntüler:

Çadır alanlarını belirleyip çadırlarımızı kurduktan sonra Nuray'la Biblo'yu bırakıp kısa bir fotoğraf eğitim yürüyüşüne başladık. Ancak yorgunluktan geziyi tamamlamadan tekrar kamp alanına yalnız geri dönüş yaptım.

Kamp alanında yapılan sohbetler nasıl zamanın geçtiğini anlamadık. Biblo ile serbest şekilde gezerken epey yorulmuş olacak ki çadırın yanına geçip serilmiş. Bu arada gördüğün en sakin Rottweiler köpek olan Face ile tanıştık. Önce endişelendim ama son derece sakin olduğunu görünce Biblo ile serbest olarak dolaşmaya başladılar. Face sıcakların etkisinden gördüğü her serin suya dalıp çıkıyor, suyun içine oturuyor. Biblo ise Face'e zaman zaman havlasa da Face, Biblo'yu çok da dikkate almadı.

Aladağ göleti gölete akan derelerle besleniyor. Yaşlı çam ormanı ise çevresine büyük sakinlik veriyor. İşte Aladağlardan çam ormanında kareler.


Akşam üstü kardeşim Serhat'ın katılımı ile aileyi tamamlamış olduk. Akşam olduğundan ise ateşimizde yaptığımız etlerle karnımızı doyurduktan sonra ateş başı sohbetleri ve şenliği başladı. Tabi ben sürekli ateş başında değildim. Bu karanlığı yakalamışken yıldızları seyretmemek, samanyolunu görmemek olmuyor. Kamp alanında Biblo'yu emanet ederek mümkün en karanlık yere giderek çayıra yatarak dakikalarca gökyüzünü ve samanyolu seyrimi yaptım. Sonrasında köstebek veya vahşi tabiattan bir kaç parça görebilirim diye çevrede gezindim ama elim boş kamp alanına geri döndüm.
Sabah kalktığımızda daha henüz kalkan birilerini göremediğimizde göl kıyısına yürüyüşümüzü yaptık. Tabi Biblo sabah sporunu kaçırır mı? Düzgün bulduğu çim alanda başladı koşturmaya.



Kamp alanına döndüğümüzde neredeyse herkes uyanmıştı. Ateşte sucuk yaparak kamp kahvaltımızı yaptıktan sonra offroad oyunları başladı. Yaklaşık 300-400 metrelik mesafeyi 2-3 saat arası alınan bu oyunda Ali'nin aracı herkes etabı tamamladı. Offroad oyununda temel olarak ekip dayanışması çok önemli. Zaten bu etaplar bu dayanışma olmadan geçilmesi oldukça güç.




Kamp alanına döndükten sonra saat'in 17:00'ye geldiğini görerek toparlanmaya başladık. GezenBilir ile güzel zaman geçirdiğimiz bu hafta sonunu da eve çok geç dönmeden tamamladık. Biblo yine dağlardan inerken etrafı izledi ama TEM girince uykuya kısa sürede daldı.

9 Temmuz 2008

Asos'un Antik Limanı

Bu sene 22 Haziran'da dağ, bayır ve sakinlik olmadan daha geleneksel bir gezi yaptık. Deniz sezonunu açmak ve yapabilirsek 1.800 metrelik bir zirve yapalım ümidi ile Cuma akşamı yola çıktık.

Ben doğumgünlerimde öyle pasta kesme, arkadaşlarla bir arada kutlamak yerine bir gezi hediye ediyorum. Genelde bu geziler Biblo ile yanlız ve sakin bir yerde oluyor. Geçen sene motosikletimizle Biblo ile kamplı Bursa-Eskişehir ve Hekim dağı Sarıcakaya üzerinden Abant yapmıştık. En keyifli gezilerimden biriydi. Bu sene ise deniz özlemi ağır bastı ve Asos-Altınoluk arasındaki kışın da ziyaret ettiğimiz Carpe Diem bungolow'larına gitmeye karar verdik.

Küçükkuyu'da bulunan konaklama yapacağımız Carpe Diem'e vardığımızda saat 22:00 civarıydı. Sevgili Alper sıcak ilgisi ile bizi karşıladıktan sonra hazırladığı enfes çuprayı bir çırpıda midemize indirdik. Kışın geldiğimizde Alper ve eşi Sibel ile karşılaşamamıştık. Ama yine de burada oldukça keyifli zaman geçirmiştik.


Carpe Diem'in güzel bir havuzu var ama deniz varken havuzu tercih etmediğimden hiç girmedim. Bu arada Carpe Diem'e gitmek isterseniz 0-286-752 0455 nolu telefondan Alper Bey'e erişebilirsiniz.

Ertesi gün sabah erken kalkarak kahvaltımızı yaptıktan sonra Carpe Diem'in kumsalına yöneldik. Bu sırada Carpe Diem'in kumsalında tanıştığımız (zaten bir onlar bir biz vardık) Cenk ve Aydan ile Asos'a gitmeye karar verdik. Kum denizleri çok sevmiyorum. Ben deniz'de yüzmek kadar bir o kadar da deniz içini saatlerce gözlemlemekten çok keyif alıyorum. Bu yüzden Asos'a gitmenin daha iyi olacağına karar verdik.

Biblo deniz kıyısından üç sebepten çok hoşlanmıyor. Birincisi sıcak, ikincisi çimen ve toprak yok, üçüncüsü ise biz denizdeyken o kıyıda şemsiyenin altında yalnız kalmak zorunda kalıyor. Ah kızım deniz'e girmeyi sevebilseydi çok keyifli olurdu ama onun tercihi akan berrak tatlı sular olan dereler.

Asos'a vardığımızda hemen aklımıza kışında tadına baktığımız wafel'lı dondurma aklımıza geldi. Ama bu sıcakta yemekte zorlanmadık değil. Liman'da kısa bir gezi ve çay molasından sonra batık limana ulaşımımız daha rahat olacak uçtaki iskeleye gittik.



İskelede Biblo'da herkes gibi yerini aldı ve en serin gölge yeri buldu.

Cenk ve Aydan ile tüm hafta sonunu beraber geçirdik. Hoş sohbet ve sevecenlikleri ile oldukça keyifli dakikalar geçirdik. İskeleye yerleştikten sonra hemen kendimizi deniz'e attık. Nuray ve ben snorkel ve deniz gözlüklerimizi takarak antik limana doğru gözleme gittik. Antik limanın M.Ö. III yüzyıla dayandığı söylenmekte. Liman kalıntıları arasında gezmek güzel bir his veriyor. Balık çeşitliliği ise hiçde fena değil. Deniz'de olduğum sürece ne gözlüğü ne snoker'imi çıkardım. İrili ufaklı pek çok balık çeşidi içinde yüzmek için çok ideal bir yer.

Athena Tapına'ğından antik liman (fotoğraf'ın solundaki beyazlık) rahatlıkla görülebiliyor.

Deniz bu kadar yorduktan sonra hep beraber hemen arkamızda bulunan restaurant'a geçerek karnımızı doyurduk.
Cumartesi günü dönerken hatırlarımızdan silemediğimiz damla sakızlı ve acıbademli türk kahvesinden tatmak üzere köy'ün (Behramkale) içindeki kahveye giderek yine bu aromalı türk kahvesini yudumladık.

Sonrasında Carpe Diem'e dönerek eşyalarımızı bırakıp yakında bulunan şelaleye ziyaret edelim. Şelale'ye yanlış yönden gittiğimiz için ulaşamadık ama az birazcık macera bir yürüyüş yaptık. Macera tarafı sürekli uçurumun kenarından yürümemiz. Tehlikeli bu yürüyüşün sonucunda da ne akan dereye ne de şelalenin yanına gidebildik. Yorgun vucütlarımızla sadece yukarından seyretmekle yetindik.

Pazar günüde Asos'da balıkları gözlemleyip keyif yaptıktan sonra İstanbul'a doğru yolculuğumuza saat 16:00 sularında başladık. Bu gezimizi de bu şekilde noktalayıp güzel bir hafta sonu daha geçirdik.