27 Ocak 2008

Ağva-Darlık Barajı

Biblo bu pazar her zamanki hafta sonu heyecanı ile saat sekizde beni uyandırmaya başladı. Saat 09:30'a kadar süren bu girişimi başarılı oldu ve yataktan kalkabildim. Herkesi tek tek yataklarına gidip kaldırdıktan sonra önce balkon kapısının açılmasını istedi. Çünkü biz toparlanıncaya kadar balkondan kedi gözlemi yaparak onlara havlarak biraz enerji atma niyetinde... Gezeceğiz bildiği için kıpır kıpır yerine duramıyor. Neyse biz toparlanırken Biblo balkondan "Hav Hav Hav" yaparak kedileri evin önünden kovdu. Sanırım bizim evin önündeki kedilerde bir Biblo fobisi oldu. Onun sesini duyunca çil yavrusu gibi kaçıyorlar. (Çil Nedir?: Bir çeşit yaban kuşu. Zorda kalmadığı sürece uçmaz, koşar. )

Neyse herkesin toparlandığı gören Biblo hemen kapıya koşarak bu seferde kapıya dayanıyor. Hadi hadi ısrarını kapıyı patiliyerek ve sesler çıkartarak yapıyor.

Hedefimiz sıkça gittiğimiz Hacıllı Köyü..Ancak rüzgarın fazla olmasından dolayı Hacıllı planımızı iptal edip, Ağva'ya yöneliyoruz. Öyle bir rüzgar varki hava sekiz derece olmasına rağmen üşüyoruz. Ancak önce Biblo'nun koşturması için düz, yeşil bir alanda duruyoruz. Ekip liderimiz Biblo önde biz arkasında ufak bir gezi yapıyoruz. Sonrasında ise Göksu deresinde bir mola veriyoruz. Biblo hemen koşma ve gezme aktivilerine başlıyor. Bir ara beni kaybediyor.. Sonra fotoğrafını çekerken, beni görünce "Sen neredeydin bakim" der gibi kafasını yana yatırıp bana bakıyor.

Serhat'a evde bere aradım durdum. Sonra yok bende arabada şapkam var dedi. "İyi öyleyse üşüme sonra" dedim. Meğersem kalpakmış.



Göksu deresinden sonra doğru Ağva'ya yöneliyoruz. Ağva'da ilk durağımız liman. Ağva'nın bu sakin halini çok seviyorum. Yazları olan kalabalık Ağva'nın o güzel yüzünü saklıyor sanki. Deniz fenerine kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Ancak herkes üşüdüğü için (ben ve Biblo hariç) bir yere girmeye karar veriyoruz.
Ağva'nın yeşil çay'ı rengini almış, sakin sakin akıyor.

Önce Liman Restaurant'a gidiyoruz ancak et yemeği olmadığını öğrenince Gizli Bahçe restaurant'a yöneliyoruz. Gizli Bahçe Restaurant'ın güzel bir havası var. Tamamen ağaçtan yapılmış ve restaurant hemen çayın kıyısında kalıyor.

Nuray'la Serhat tavla oynarlarken Biblo ile çevreyi gezip geldik.
Serhat'ı Kandıra yolundan yolcu ettikten sonra dönüşte keşif için Darlık barajı tarafına saptık. Google Maps'dan baktığım kadarıyla ileride bir köprü ve darlık barajının ilk girişi bulunuyordu. Neyse köprüye son derece kolay şekilde vardık ama su yoktu. Yol stabilije ama normal araçların gitmesini engelleyecek yerler var. Aman bu şekilde de kalsın, bu sayede piknikçiler gelmez, çevrede kirlenmez.
Köprü baraj suyunu taşıyan büyük boruları taşıyor.
Sonrasında 5-6 KM daha ilerledik saat geç olduğundan ancak baraja bu kadar yaklaşabildik. Artık burasıda gezi planlarımız arasında. Özellikle yol güzergahımız altında bulunan dere oldukça ilgimizi çekti.

21 Ocak 2008

Kurumuş Dere Yatağında Yürüyüş

Bu hafta hep merak ettiğim Ballıkayaların üst taraflarına yolculuktu. Ballıkayalar su kaynağı gün geçtikte kururken, Ballıkayaları besleyen su kaynaklarını merak ediyordum. Bu yüzden her zaman Milli Park girişinden değil, vadinin üst tarafındaki tepeden doğru Ballıkayalara inmeye karar verdik. Güzergah şu şekilde belirledim: Vadinin yukarında daha önce gördüğüm kısa dere yatağını izleyip, Ballıkayalar vadisine inmek, oradan da vadi içinden dereyi izlemek ve tekrar tepe tırmanışı yaparak tepe üzerinden 2-3 KM yürüyerek araçıma varmak.

Biblo kızgınlık dönemine girdiği için hassas bir döneminde. Akşamları ağrısı bile olabiliyor. Pazar günü onu götürüp götürmemekte kararsızım ama kıyamıyor onuda geziye getiriyorum. Aracımızı bıraktığımız yerden itibaren vadiye ineceğimiz dere yatağını izliyoruz. Maalesef hiç bir su belirtisi yok. Dere yatağı tamamen kurumuş durumda ya da kurutulmuş durumda.

Yürüdüğümüz dere yatağı çok kısa bir parkur aslında.


Enfes manzaralar var. Ancak suların bir zamanlar buradan akışını ve oluşturdukları şelalenin güzelliğini sadece hayal edebiliyorum. Bu yükseltilerin sonunda hep havuzlar var.

Biblo bu parkuru sevmedi. Onun sevdiği gezi alanları düz ve çayır çimen..Epey mızmızlandı maalesef.

Sonra Ballıkayalar vadisine ve dereye ulaştık ancak Biblo somurtmaya devam ettiği için başta planladığımız parkuru tamamlamadan onun seveceği Ağva-Pınarlı Köyü ile Bağıranlı arasındaki hep gittiğimiz koya gittik. Tabi Biblo orada gayet neşeli bir biçimde gezindi.
Biblo artık gezi seçiyor, istediği türde gezi olmazsa da inatla birlikte kapris yapıyor. Dere yatağından ilerlerken pek çok yerde gelmeyi reddetti. Mecburen kucağıma alıp ve kayalardan aşağı ben indirdim, ya da çıkardım. Aşağı dere yatağına inince de montuma kıvrılıp arkasını dönerek yattı. Hanımefendi parkuru sevmedi ya...Neyse sonunda onu mutlu etmeyi başardık.

13 Ocak 2008

İnönü Yaylası Yolundayız

Bugün aslında motorla gezi yapacaktık. Ancak ekip çeşitli sebeplerden dağılınca bizde Aytepe civarına gidip kar yürüyüşü yapalım dedik. Sabah saat 09:30 gibi başlayacak gezimize geç evden çıkışımızda saat 10:30'u geçti. Yine Biblo'nun sayesinde kalkabildim. Biblo yine sevinçle boğazıma patisini bir yandan bastırarak yüzümü yalarken kalkmamak imkansız oluyor. Saat 11:00 gibi Ertuğ ve Petek ile buluştuktan sonra Aytepe'ye doğru yolculuğumuz başladı.


Yuvacık barajına geldiğimizde su seviyesi halen iyi durumda olmadığını görüyoruz. İlk önce Aytepe yolundan ServetiyeCami Köyüne kadar gittik. Yolun temiz olduğunu görünce Aytepe'ye çıkmak yerine İnönü Yaylası yolunu deneyelim dedik.


Gezi Bilgilerimiz

Evden uzaklık: 90 KM
En yüksek eriştiğimiz nokta : 962 metre
Süre: 6 saat

Yuvacık Barajının su durumu


Tepecik köyüne doğru yol tertemiz. Sonrasında ise karlı yol başlıyor.


İlk durduğumuz yerde Biblo'nun kar üzerindeki yürüyüşü başlıyor.
962 metreye geldiğimizde aracımızı bırakıp yürüyüşe başlıyoruz. Ama İnönü Yaylasına ulaşmamız zor. Neredeyse 5 KM var ama karda yürüyüş epey bizi yoruyor.

Biblo dönüş yolundan ayak izlerinden daha kolay yürüyebileceğini anlıyor. Toplamda ancak 3 KM civarı yürüyüş yapıyoruz. Dönüşte Biblo'nun üşüdüğünü görüp hemen sırt çantasına aracımıza dönüyoruz. Isınması içinde Araçta'da montumu arka koltuğa serip, içine Biblo'yu yerleştiriyorum.

Karın kalınlığı 30 cm civarında. Dönüş yolumuzdan bir kare

Giderken gördüğümüz kaya üstünde oluşmuş sarkıtlar bizlere güzel bir manzara sunuyor.

Ertuğ abisi GPS programına bakarken Biblo çalışan araç içinde sıcak havada ısınmaya devam ediyor.
Ateşimizi yakıp, sucuk ve köfte sefasından sonra eve dönerek bugünü de tamamlıyoruz.

12 Ocak 2008

Ballıkayalar'dayız

Bu hafta oldukça yoğun geçti. Sabah başlayan çalışmalarımız gece saat 02:00'lere kadar sürdü. Bazen 3 saat uyayarak geçen geceler sonunda yorucu ama başarılı bir hafta geçirdik. Cuma akşam gece saat 02:00'e kadar çalışınca Cumartesi günü güne geç başladık. Saat 10:30'da Biblo'nun ısrarı ile ancak uyanabildim.

Biblo sabahtan güneşli havayı görünce ısrarla hadi gidelim modunda. Bir türlü yerinde duramıyor. Ben kahvemi içerken bile sabırsızlık yaparak bir kapıya gidiyor havlıyor, bir yanıma geliyor bacağıma yaslanıp bana bakıyor. İçi içine sığmıyor. Bu arada ben nereye gidelim diye düşünüyorum. Saat çok erken değil, bu yüzden kısa bir gezi olmalı. Ballıkayalar ise yakın ve yürümek içinde ideal bir yer diye düşünüp Ballıkayalar'a gitmeye kadar veriyoruz.

Biblo oturduğumuz site içinde ufak bir kedi kovalamaca yaptıktan sonra yola çıkıyoruz. Kuraklık yüzünden Ballıkayalar yazın tamamen kurumuş, 2 ay boyunca akmaz hale gelmişti. Dereni su seviyesini bu yüzden merak ediyorum. Eğer yağışlar böyle giderse 2 değil 3 ay boyunca bu yaz akmaz. Ne yazıkki yağışlar hiçde iyi gitmiyor.



Ballıkayalar yüksek olmayan bir kanyon. Genelde kaya tırmanışını seven doğa severler buraya geliyor. Kanyonun hemen başlangıcında bu iş için ideal 2 kaya tepesi bulunuyor. Biz ise dere içinde ve kenarından yürüyüşümüzü büyük şelaleye kadar yapıyor oradan geri dönüyoruz.

Derenin oluşturduğu havuz geçit vermediği için Şelaleyi görmek için tepeye çıkmak gerekiyor. Biblo ile tepeye çıkarak dinlence yerimize ulaşıyoruz. Burası keyifli bir yer. Kanyonun her iki tarafına rahatlıkla görebiliyor ve ve şelaleyi tepeden izleyebiliyoruz. İşte dinlence yerimiz ve şelale manzarası:

Biblo onca kaya üzerinden bir aşağı bir yukarı yürüyünce benim montun üzerine yatıp soluklanıyor ve keyif yapıyor. Yattığı yerden kuşlara bakıyor ve çevresini seyrediyor.


15-20 dakika burada durup doğanın keyfini çıkardıktan sonra ileri patikaya doğru yöneliyoruz. Ancak patika zorlu. Biblo korkuyor ve sürekli olarak geri dönelim dediği için patikayı devam etmeden geri dönüyoruz. Biraz önce durduğumuz yere gelince ben burundan dereye bakmaya gidiyorum. Geri döndüğümde ise Biblo yok. Sesleniyorum çıt yok. İki yol var, birisi zorlu diye geri döndüğümüz patika, diğeri ise geldiğimiz yol. Sanırım devam etti diyerek geldiğimiz yöne gidiyorum ama yok.. Sonra koşarak dinlendiğimiz yere dönüyor tekrar sesleniyorum. Artık korkmaya başlıyorum. Aşağı düşebilir endişesi ile gittiğim buruna tekrar gidiyorum ve aşağıya bakıyorum. Buradan aynı zamanda ileriyi gittiğimiz patikayı da daha rahat görebiliyorum. Bir daha seslendiğimde beyaz bir şeyin patikadan aşağı doğru geldiğini görünce rahatlıyorum. Sanırım Biblo benim buruna gittiğimi görmeyince ileri patikaya gitmiş. Biblocuk gelince onu teselli ederek biraz daha orada dinleniyoruz. Anlaşılan o da korkmuş.

Geri dönüş yolunda da bir ara mola veriyoruz. Biblo yine hemen yine montumun üzerine çöreklenip benimle birlikte suyun sesini dinlemeye başlıyor. Sonrasında ise hava kararmadan yine evimize geri dönüyor ve bugünkü macerayı da sonlandırıyoruz.


1 Ocak 2008

Yılın ilk Günü Hacıllıdayız



Yılbaşı akşamı geleneksel olarak yine Ablamlarla beraber kutladık. Ablam, namı değer Misscilek yine enfes bir sofra kurdu bize.. Biblo ise mama rejimini bozarak bu akşama özel tavuk yedi.
Ertesi gün için Ercova yaylası planlarımdayken, havanın soğuk olmasından dolayı buz ve kar endişesiyle ikinci alternatifimiz olan Hacıllı köyü'nden Göksu deresi kıyısında yürüyüşe karar kıldım. Göksu deresi gerek tabiatı gerek derenin sunduğu güzellikler ile yürümek için ideal bir parkur. Bu sefer hep gittiğimiz dere kıyısı yerine daha ilerisinde olan farklı bir yere aracımızı park ettik.
Biblo tabi anında çimende.. Hazırlığımı tamamlar tamamlamaz yürüyüşümüz başladı. Varış saatimizi göz önünde bulundurarak en fazla gidiş geliş 2.5'lik bir yürüyüş planladım. İlk önce Hacıllı kıyısından başlayan yürüyüşümüzü daha sonra köprüyü geçerek karşı kıyıdan sürdürdük.

Köprüyü geçtikten 100 metre sonra çamur zeminin kayganlığından kendimi yerde buldum. Neyseki sadece pantolunumun sağ tarafı çamurlandı. Sonra aklıma geldi, batonları arabada unutmuştum. Neyse hemen iki tane sağlam dal bularak baton fonksiyonunu tamamladık.
Yürüdüğümüz patikadan daha önce koyun sürüsü geçtiği için çamur iyice dövülmüş, dolayısıyla botlarım çamur doluyor ve sürekli kayıyorum. Kendi kendime karşı kıyıya bakıp, "Karşı kayı daha iyiymiş. Dönerken geçecek bir yer bulursak oradan dönelim" diyorum. Bu düşünce ile giderken bir yandan da geçiş yapabilecek bir yer gözüme kestirmeye çalışıyorum.
Bir düzlüğü çıktığımızda ileride koyun sürüsü gördüm. Sürü varsa köpekde olacağından hemen emniyet gereği durduk. Biblo'ya yanıma gelmesini söyledim. Ciddi olarak söylediğim zaman hemen geliyor. Arkama geçti ve sürüyü daha iyi görmeye çalıştım. Hemen bize yakın tarafta yatan çoban köpeğini görünce orada mola vermeye karar verdim. Etrafı kolacan ederken, tepeye doğru yönelmenin daha iyi olacağını düşünerek tepeye doğru çıktık. Sürü gelirse bizi görmeden geçerler bu sayede köpek problemi yaşamazdık. Aslında diğer alternatifde Biblo'yu sırt çantasına alıp geçmekti ama 45 dakikadan beri yürüyorduk ve ikimizde yorulduğumuzda mola vermenin iyi olacağın karar verdim.

Biblo ile tepeye çıkıp, rahat oturabileceğimiz bir yer bulduk. 45 dakika yürüyüş üstüne birde tepeye çıkınca iyice ter bastı. İçime termal giydiğime aslında pişman oldum. Hafif bir esinti vardı ama güneş yeterince ısıtıyordu. Montumu ve çantamı çıkartıp yere koydum. Biblo'da iyice yorulmuş olacakki hemen montun üstüne yatarak dinlenmeye başladı. Bu arada bende soluklanarak biraz etrafı izledim. Canım sıcak bir şeyler çekince hemen bir kahve hazırladım. Orada yaklaşık 20 dakika kadar durduk.


Baktım sürü bize doğru gelmiyor ilerliyor, bende daha ileri gitmemeye karar verdim. Bu arada ileride agaçtan bir köprü yapmışlar. Tabi bildiğimiz köprü değil. Biraz akrobasi gerekiyor. Ağacın üzerinden kıyıya geçmek gerekiyor. Biblo kendi başına geçemeyeceği için kucağımı alıp, geçiş denemesi yapıyoruz ama bir yandan boynumda fotoğraf makinesi bir yandan Biblo, bir yandan da tutunmaya çalışmanın riskli olacağını düşünorum ve deneyi iptal ederek geldiğimiz yoldan dönüşe başlıyoruz. Tabi arada sırada Biblo ile oyun oynuyor sonra yolumuza devam ediyoruz. Oyunumuz şu şekilde: Biblo yerim seni diyorum ona atak yapacak gibi yapıyorum oda çevremde son hızla koşturuyor. Diğer bir oyunumuzda ben kaçıyorum o beni kovalıyor.. Sonra geri dönüyorum o kaçıyor.
Yarı yürüyerek yarı oynarak arabamızın yanına varıyoruz. Karnımız aç. Hemen odun toplayıp ateşmizi hazırlıyorum. Ateş köze gelinceye kadar gazetemi okuyorum. Biblo ise çevrede keşif gezisi yapıyor. Bi ara bakıyorum, Biblo yok... Ben seslenince çalıların arasından çamur içinde çıkıyor. Anlaşılan dere kenarına inmiş, orada da çamurla uğraşmış. Gel sucuk var diyince hemen koşa koşa geliyor. Sucuklarımızı kıvama gelmiş ateşte bıcakla sıyırdığım dallara takıyorum. Enfes bir sucuk yaparak Biblo yiyoruz. Biblo'nun hakkı az. Çünkü akşama mamasından yemesi gerekiyor. Israr ettiği için minik minik vererek oyalıyorum onu.


Saat 10:00 başlayan yolcuğumuz saat 15:00 olunca tamamlanıyor. Biblo çamurlu patileri ile arabaya bineceği için ön koltuğa montumu seriyorum ve Biblo ön koltukta yerin alarak eve geri dönüş yolculuğuna başlıyoruz.

Gezi Bilgileri
Mesafe: Tuzla-Hacıllı 64 Km. Toplam 128 Km
Hacıllıya Ulaşım Süresi: 1 saat 20 Dakika